Ruh nedir, sadece bir çeşit mi ruh var? Letâif-i aşere nedir?
Değerli Kardeşimiz;
"Ruh, zîhayat, zîşuur, nuranî vücud-u haricî giydirilmiş, câmi, hakikattar, külliyet kesb etmeye müstaid bir kanun-u emrîdir."(1)
Âlem-i Emir: Cenab-ı Hakk'ın irade sıfatının tecellî ettiği ve irade sıfatının hâkim ve galip olduğu âlemdir. Bir nevi irade sıfatının arşıdır. Bu âlemde bütün kâinatta olacak bitecek şeylerin emri ve idaresi vardır.
Vücud-u Haricî: Âlem-i emirden gelen emirlere Allah’ın kudretiyle cismanî ve haricî bir vücudun giydirilmesidir.
Kanun: Âlem-i emrin her bir tecellisine kanun denir. Mesela emir âleminde; yerin cisimleri çekmesine “yerçekimi kanunu” diyoruz.
Ruh: İrade sıfatının hâkim olduğu emir âleminden gelen bir kanundur. Bu emir ve kanuna Allah’ın kudret sıfatı, haricî bir vücut vererek onu varlık sahasına çıkarmış, başına da şuur takmıştır. Faraza, emir âleminden olan yerçekimi kanununa Allah, kudreti ile bir ceset giydirse, inayeti ile de bir şuur verse idi, o da bir canlı varlık olurdu.
Üstad Hazretlerinin ruhu tarif ederken sıraladığı "zîhayat, zîşuur" gibi tabirler ruhun birer vasıflarıdır; yoksa ruhtan farklı şeyler değildirler. Tabiri yerinde ise; kalp, sır, latife, vicdan gibi hissiyatlar ruhun vasıfları hükmündedir. Dolayısı ile ruh bedenden ayrıldığı zaman hayat, kalp, vicdan, sır ve latife gibi insanı insan yapan vasıflarını kaybetmez. Zira onlar ruh ile kaim şeylerdir.
Letaif-i aşere hakkında Üstad Hazretleri en geniş izahı şu şekilde yapıyor:
“Aziz, sıddık, meraklı kardeşim Refet Bey,
"Mektubunda letâif-i aşereyi sual ediyorsun. Şimdi tarikati ders vermek zamanında olmadığımdan, tarik-i Nakşî muhakkiklerinin letâif-i aşereye dair eserleri var. Şimdilik vazifemiz ise, istihrac-ı esrar olduğundan, mevcut mesaili nakil değildir. Gücenme, tafsilât veremiyorum. Yalnız bu kadar derim ki:"
"Letâif-i aşere, İmam-ı Rabbânî kalb, ruh, sır, hafî, ahfâ, insanda anâsır-ı erbaanın her bir unsurdan o unsura münasip bir lâtife-i insaniye tâbir ederek, seyr-i sülûkta her mertebede bir lâtifenin terakkiyatı ve ahvâlinden icmâlen bahsetmiştir."
"Ben kendimce görüyorum ki, insanın mahiyet-i câmiasında ve istidad-ı hayatiyesinde çok letâif var; onlardan on tanesi iştihar etmiş. Hattâ hükemâ ve ulemâ-yı zahirî dahi, o letâif-i aşerenin pencereleri veyahut nümuneleri olan havass-ı hamse-i zahirî, havass-ı hamse-i bâtına diye, o letâif-i aşereyi başka bir surette hikmetlerine esas tutmuşlar."
"Hattâ avâm ve havas beyninde teâruf etmiş olan insanın letâif-i aşeresi, ehl-i tarikin letâif-i aşeresiyle münasebettardır. Meselâ vicdan, âsab, his, akıl, hevâ, kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye gibi letâifi, kalb, ruh ve sırra ilâve edilse letâif-i aşereyi başka bir surette gösterir. Daha bu letâiften başka sâika, şâika ve hiss-i kabl’el-vuku gibi çok letâif var. Bu meseleye dair hakikat yazılsa çok uzun olur. Vaktim de kısa olduğundan, kısa kesmeye mecbur oldum.”(2)
Nakşî tarikatı bu on latifeyi terbiye ve ıslah ederek hakikate vasıl oluyorlar. Yani bir çeşit, bu duyguların ıslah ve terbiyesi birer basamak gibidir; bunlar ıslah ve terbiye edildikçe en son makam olan insan-ı kâmil makamına ulaşıyorlar.
Dipnotlar
(1) Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat.
(2) Barla Lahikası, (270. Mektup).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü