"Şehid merhumun berzahta okumasıyla mesrurâne meşgul olduğu Nur Risalelerini dünyada kendi yerinde çalışmak..." İzah eder misiniz, bahsi geçen şehid kimdir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Aziz, sıddık, tam metin kardeşlerim,

"Şehid merhumun berzahta okumasıyla mesrurâne meşgul olduğu Nur Risalelerini dünyada kendi yerinde çalışmak ve beni de çalıştırmak için yazılmışlar gibi tam vaktinde yetişti ve medrese-i Yusufiyenin üç tatlı meyvesini ve Kur’ân’ın kudsî ve Firdevsî binler meyveler veren üç hizbini beraber getirdi.”(1)

Bu cümleyi iki şekilde anlamak mümkün:

Birincisi, bu cümle ile ne anlatılmak istenmektedir? Bu cümle, aslında bir insan ne ile meşgul olursa hayatını da öylece bitireceği, ömrünü ne ile bitirmiş ise öylece dirileceği ile alkalı hadîsin izahından başka bir şey değildir. Peygamber Efendimiz (asm) insanları ikaz etmiş, yaşadıkları hayata dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Nasıl yaşarsanız öyle ölür ve nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.” (bk. Aliyyü'l- Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh 1/332, 7/375, 8/431)

Yine Üstadımızın On Birinci Şua’da geçen şu ifadeleri de yukarıda aktardığımız hadis-i şerifin manasına destek veren bir keşiftir.

Sarf ve nahiv ilmini okuyan bir medrese talebesinin vefat edip, kabirde Münker ve Nekir’in: 'Men Rabbüke' (Senin Rabbin kimdir?) diye suallerine karşı, kendini medresede zannedip nahiv ilmiyle cevap vererek, 'Men mübtedâdır, Rabbüke onun haberidir. Müşkül bir meseleyi benden sorunuz, bu kolaydır.' diyerek, hem o melâikeleri, hem hazır ruhları, hem o vâkıayı müşahede eden orada bulunan bir keşfü’l-kubur velîsini güldürdü ve rahmet-i İlâhiyeyi tebessüme getirdi."

"Azaptan kurtulduğu gibi, Risale-i Nur’un bir şehid kahramanı olan merhum Hâfız Ali, hapiste Meyve Risalesini kemâl-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip kabirde melâike-i suale mahkemedeki gibi Meyve hakikatleriyle cevap verdiği misillü, ben de ve Risale-i Nur şakirtleri de, o suallere karşı Risale-i Nur’un parlak ve kuvvetli hüccetleriyle istikbalde hakikaten ve şimdi mânen cevap verip onları tasdike ve tahsine ve tebrike sevk edecekler inşaallah.”(2)

Dolayısıyla bir insanın güzel bir ömür geçirmesinin neticesi, ahirette ve berzahta göründüğünden, Üstadımız Hafız Ali Ağabeyimizin vefatından sonra da berzahta okuduğu müşahede etmiş ve bu vaziyeti bize bildirmiştir.

Ayrıca dünyada iken yetiştirdiği talebelerin yazdıkları Risalelerin Üstadımıza tashih için arz edilmesi üzerine, âdeta Hafız Ali Ağabey tâ berzahtan; "Beni de çalıştırmak için yazılmışlar gibi tam vaktinde yetişti” ifadesinin sarfına vesile olmuştur.

Risalelerin birçok yerinde bu kutlu şahsın Hafız Ali Ağabey olduğu açıkça ifade edilmektedir. Mesela;

"On sene evvel şehîden vefat eden Merhum Hâfız Ali gibi Nurun kahramanlarından benim hususî virdimi ve Risale-i Nur’un üstadları ve menbaları olan mühim âyetleri cem etmek istediler. Sonra onlara gönderdim. Onlar da tab ettirdiler."(3)

"Bu defa şehid merhum Hafız Ali’nin ehemmiyetli bir vârisi ve Denizli talebelerinin yüksek bir mümessili ve Denizli şehrinin Risale-i Nur’a karşı fevkalâde teveccühünün bir tercümanı kardeşimiz Hasan Feyzi’nin edîbâne, Risale-i Nur hakkında fevkalâde senakârane pek uzun bir mektubunu aldım."(4)

"Saniyen: Şehid merhum Hafız Ali’nin tam bir vârisi Hasan Feyzi’nin, Denizli hesabına ve o civarda ciddî kardeşlerimizin namına yazdığı parlak kaside ve dördüncü şehnamesi; ve orada dahi şakirtlerin faaliyetle Nura çalışmaları, benim zehirli, şiddetli hastalığıma bir merhem oldu. Cenab-ı Erhamürrahimîne hadsiz şükür olsun, Denizli’yi ikinci bir Isparta ve büyük bir İslâmköyü yapıyor."(5)

"Merhum Şehid Hafız Ali’nin (r.h.) kitaplarıyla beraber bana gelen mübareklerin pehlivanı ve Abdurrahman’ların kahramanı büyük ruhlu Küçük ali’nin Sikke-i Tasdîk-i Gaybî nâmındaki mecmuası çok güzel ve münasiptir. Fakat Lâhikada ve bilhassa Emirdağı parçasında, Risale-i Nur’un kerametlerine alâkadar zelzele ve yağmur ve kuşlarbahisleri gibi daha münasip gördüğünüz mektuplar o Sikke’nin âhirine girse, daha güzel olur. Bu münasebetle, mübarekler heyetinin bayramlarını tekrar tebrikle Küçük ali’ye bin bârekâllah derim."(6)

"Kanaat-i kat’iyem geldi ki, Hasan Feyzi, aynen şehid hafız ali (rahmetullahi aleyh) gibi, benim musibetimin kısm-ı âzamını kendine alıp mânevî bir fedakârlık eylemiş. Hafız Ali, benim bedelime birkaç emare ile berzaha gittiği gibi, bu Hasan Feyzi de aynı hastalığım zamanında, aynı vakitte, aynı müddette, aynı tarzda, aynı sıkıntılı dışarıya çıkmamakta tevafuku kuvvetli bir emaredir ki, bana çok acıyan ve şefkat eden o kardeşimiz, mânen hastalığımı kısmen kendine aldı."(7)

Dipnotlar:

(1) bk. Emirdağ Lahikası-I, 10. Mektup.
(2) bk. Şualar, On Birinci Şua, On Birinci Mes'ele.
(3) bk. Emirdağ Lahikası-II, 93. Mektup.
(4) bk. Emirdağ Lahikası-I, 50. Mektup.
(5) bk. age., 84. Mektup.
(6) bk. age., 59. Mektup.
(7) bk. age., 138. Mektup.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.522
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...