Sırların "yirmi otuzdan, beş altıya" inmesini nasıl anlamalıyız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım.” mısrasında güzelce ifade edildiği gibi, kalbe gelen manalar, zevkler, hisler çoğu zaman ifade edilemez, kaleme dökülemezler.

Bir seyahatimizde çok hoşumuza giden bir manzarayı dostlarımıza anlatırken; “çok güzeldi, harikaydı, mümkün değil anlatamam” gibi sözlerle yetinir, kendi hissimizi ve zevkimizi karşımızdakine aynen aktaramayız.

Aklî meseleler böyle değildir. Çok iyi anladığımız bir fizik konusunu muhatabımıza da aynen söyleyebilir yahut aynen kaleme alabiliriz. Kalbe doğan manalar kaleme döküldüğünde birçok incelikler ve teferruat kaybolur.

Kanaatimizce besmelenin otuz kadar sırrını Üstad'ımız kalben zevk etmiş, ama bunların sadece beş altısını kaleme almış yahut bunlardan sadece beş altısının muhataplarca anlaşılabileceğine kanaat getirerek yazmış, diğerlerini ya kelimeye dökülemeyeceğinden yahut idrak edilmesinin güçlüğünden terk etmiştir.

Üstat Hazretleri marifetullahın delillerinin hava, su ve nur diye üç kısım olduğunu ifade eder ve üçüncü kısım hakkında şöyle buyurur:

"Üçüncü kısım ise: Nur gibidir, görünür fakat ne hissedilir ne de tutulur. Öyle ise kalbinin gözüyle, ruhunun nazarıyla kendini ona mukabil tut ve gözünü ona tevcih et, bekle; belki kendi kendine gelir. Çünkü nur el ile tutulmaz, parmaklar ile avlanmaz, belki o nur ancak basiret nuruyla avlanır. Eğer haras ve maddi elini uzatsan ve maddi mizanlarla tartsan sönmese de gizlenir. Çünkü öyle nur, maddide hapse razı olmadığı gibi kayda da giremez, kesifi kendine malik ve seyyid kabul etmez." (Lem'alar, On Yedinci Lem'a, Onuncu Nota.)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 10.499
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...