"Yazdığımız Kur'anın parçalarını bir kısım ehl-i kalp görmüş, Levh-i Mahfuz hattına yakın olduğunu kabul etmişler." ifadesine gelen ithamlara nasıl cevap verilebilir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bediüzzaman Hazretlerinin kader konusu bağlamında, Nur Külliyatı'nda çokça mevzubahis ettiği İmam-ı Mübin, Kitab-ı Mübin, levh-i mahv ve isbat, levh-i ezeli gibi meselelerden bir diğeri de levh-i mahfuz ve levh-i mahfuz hattına dair beyanatlarıdır.

Burada söz konusu olan levh-i mahfuz hattına dair şöylece bazı izah ve değerlendirmelerde bulunulabilir:

1. “Yalnız biz tanzim ettik. O tanzimden harika bir tevafuk tezahür etti.” (Mektubat, Fihrist, 29. Mektup, 3. Risale.)

Üstad'ımız burada Kur’an cüzleri üzerine bir tanzim ve yapılan tanzimin neticesi olarak ortaya çıkan harika bir tevafuku nazarımıza vermektedir.

2. Mevzu ile alakalı olarak, Üstad Hazretleri kendisi başta olmak üzere, tevafuklu Kur’an'ın yazılması ve tanzim edilmesi işinde kimlerin rol aldığını ise, Nur Külliyatı'nda şöyle ifade etmiştir:

"Risale-i Nur Gül fabrikasının serkâtibi gibi kahraman kardeşlerin ve şakirdlerin fevkalade gayretleriyle Asr-ı saadet'ten beri böyle harika bir surette mucizeli olarak yazılmasına hiç kimse kadir olmadığı halde Risale-i Nur'un kahraman bir kâtibi olan Hüsrev'e 'Yaz!..' emir buyurulmasıyla, Levh-i Mahfuz'daki yazılan Kur'an gibi yazılması..." (Şualar, On Birinci Şua, On Birinci Mesele.)

3. “Levh-i Mahfuz” olarak tesmiye edilen kader kitabının bir parça mahiyeti hakkında, Üstad'ımızın ifadesiyle;

"Kâinatı, eczaları adedince risaleler içinde bulunan bir kitab-ı kebir hükmüne getiren ve Levh-i Mahfuz'un defterleri olan İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin'de bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerini kaydedip yazan ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve proğramlarını ve zişuurun başlarında bütün kuvve-i hafızalarda, sahiplerinin tarihçe-i hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin her şeye ihatasına…" [bk. age., Üçüncü Şua (Münacat).]

şeklinde bir izah getirilmiştir.

4. “Yazdığımız Kur'anın parçalarını bir kısım ehl-i kalp görmüş, Levh-i Mahfuz hattına yakın olduğunu kabul etmişler.” (bk. Mektubat, Fihrist, 29. Mektup, 3. Risale.)

Bu cümlede “levh-i mahfuz hattına” vurgu yapılmak suretiyle; Üstad'ımızın himmetiyle tanzim edilen tevafuklu Kur’an hattının, levh-i mahfuzun hattına yakın olduğu noktasını beyan etmiştir.

5. "...İnsanların kâinatı alakadar eden amellerini yazdırmasın ve mücazat ve mükâfat için fiillerini kaydettirmesin ve seyyiat ve hasenatlarını kaderin levhalarında yazmasın? Haşa, kaderin levh-i mahfuzunda yazılan harfleri adedince haşa!.." (Şualar, On Birinci Şua, Dokuzuncu Mesele.)

Levh-i mahfuzun nümunecikleri olan beşerin kuva-yı hâfızalarında ve sair maddi ve manevi inikas ayinelerinde kaydedilip, yazdırıldığı gibi, kaderin Levh-i mahfuzunda da bir kayıt ve “kaleme alma” ve “yazdırma” fiili söz konusudur.

Kaderin levh-i mahfuz defterlerinde keleme alınıp yazılan harflerin hakiki mahiyetleri ile keyfiyetlerini bilemememiz, böyle bir “yazdırma” fiilinin olmadığı yahut olmayacağı anlamına gelmez.

İşte Üstad Hazretleri, “yazdırma” fiilinin mevcudiyeti ile vücuda gelmesi noktasında yukarıda beyan ettiği açıklamalarında geçtiği üzere, “...kaderin levhalarında yazmasın?” şeklinde kesin bir sorgulama ifadesi ile mezkur meselemize vazıh bir delil getirmiştir.

6. “Yazdırma” fiilinin söz konusu olduğu bir işte, elbette kaleme alınıp yazılacak yazıların gözle görünen bir şekli şemali olacağı muhakkaktır.

Aynen bunun gibi, kaderin levh-i mahfuzunda yazılmış (levh-i mahfuz-u a'zam) ve yazar, ifade eder, sonra bozar tahtası suretindeki (levh-i mahv ve isbat) maddi ve manevi yazılarının da bir tarz-ı hattı, şekli ve şablonu olması muktezayı hikmet olsa gerektir.

Dolayısıyla, Rabbimizin levh-i mahfuz defterlerinde kaleme aldığı, bizce hakiki mahiyetleri meçhul olan maddi ve manevi kader programı yazıları ve bunlara ait hattın; maddi bir tezahürü olarak, maddi bir görüntüsünün bir kısım ehl-i kalbe görülmesini akıldan uzak görmemek gerektir.

Ahir zamanın bu dehşetli hengâmesinde, Bediüzzaman Hazretleri başta olmak üzere bazı ehl-i kalp zatlara; bir teselli yahut bir müjde olmak suretiyle, gayb âleminden, kader levhasından bir sayfadaki yazılara ait hattın görünmesini istibad etmemeyi akıl, kalp ve vicdan şiddetle ihtar ve icbar etmektedir, ehl-i iman ve insafa...

Elhasıl: Madem Risale-i Nur, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın bu asırda bir mu'cize-i maneviyesi olmakla birlikte, en yüksek ve parlak bir tefsiridir. Elbette Kur'an-ı Hakîm'in mu'cize-i maneviyesinden neşet edip çıkan her bir Nur Risalesi ve Risale-i Nur'la imanlarını kurtaran milyonlarca kimselerin şehadetiyle ilan ve tasdik ederiz ki; Risale-i Nur'un, âlem-i gayba ait olan bahislerinde dahi, âlem-i şehadetteki bahisleri gibi, ayn-ı hakaik olmakla birlikte, içerisinde asla hilaf bulunmamıştır.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...