"Binaenaleyh, burada رَبِّ kelimesinin اَلَّذِى ile vasıflandırılması Cenâb-ı Hakkın marifeti, hakikatiyle olmayıp ancak ef’âl ve âsârıyla olduğuna işarettir." izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Meselâ; اَلَّذِى جَاۤئَكَ denildiği zaman, gelen adamın yalnız sana gelmekle malûmiyeti var, başka cihetten malûmiyeti yoktur. Binaenaleyh, burada رَبِّ kelimesinin اَلَّذِى ile vasıflandırılması Cenâb-ı Hakkın marifeti, hakikatiyle olmayıp ancak ef’âl ve âsârıyla olduğuna işarettir."(1)
Allah sonsuz cemal sahibidir. O’nun sonsuz cemalini tamamı ile görebilmek için sonsuz bir nazara ve görme sıfatına sahip olmak iktiza ediyor. Sonsuz güzelliği ancak sonsuz basar sıfatı görüp ihata edebilir ki, bu da sadece ve sadece Allah’a ait bir sıfattır. Bu manada Allah’ı bütün sıfatları ile tanıyabilmek, ancak Allah’a mahsustur.
İnsanların nazarı ve duyguları sınırlı olduğu için, sınırsız olan Allah’ın isim ve sıfatlarını tam manasıyla bilmesi ve vakıf olması asla mümkün değildir. İnsan Allah’ı ancak yaratmış olduğu eserleri ve sanatları kadar tanıyabilir. Eserler ise ilahî isimlerin yetmiş bin perdeden geçmiş zayıf birer tecellileridir. Hatta Üstad'ın ifadesi ile kâinattaki bütün eserler bir araya toplansa ilahî isimlere tam bir mikyas ve mizan olamaz.
"Yedincisi: Beşerin zihni ve fikri, Cenab-ı Hakkın azametine bir mikyas, kemalatına bir mizan, evsafının muhakemesine bir vasıta bulmak vüs'atinde değildir; ancak cemi' masnuatından ve mecmu-u asarından ve bütün ef'alinden tahassul ve tecelli eden bir vecihle bakılabilir. Evet, zerre mir'at olur, fakat mikyas olamaz. Bu meselelerden tebarüz ettiği vecihle, Cenab-ı Hakkın mümkinata kıyas edilmesi ve mümkinatın Onun şuunatına mikyas yapılması, en büyük cehalet ve hamakattir. Çünkü aralarındaki fark, yerden göğe kadardır. Evet, vacibi mümkine kıyas etmekten, pek garip ve gülünç şeyler çıkar."(2)
Kısaca hakiki marifet Allah’ın kendini bilmesidir ki, bu insan açısından erişilmesi imkânsız bir makamdır. Ef’al ve âsar ile kazanılan marifet ise cüz’î bir marifettir ki, insan da bu kadarıyla mes’uldür.
Burada yetmiş bin perde Allah’ın isimlerinin tecelli ettiği dairelerdir.
Mesela sema bir dairedir, sayısız yıldızlarla süslenmiş bir âlemdir. Bu dairede hâkim olan Allah’ın azamet ve kibriyasını ilan eden Celalî isimlerdir. Dev galaksilerin sapan taşı gibi çevrilmesi ve zerrece mihverinden sapmaması Allah’ın sonsuz azamet ve kibriyasını ilan eden Celal ismini kör olana bile gösterir. Bu sema dairesinde diğer isimler Celal isminin komutasında ve gölgesinde tecelli eder. Bu daire Celal isminin perdelendiği, yani sergilendiği bir dairedir.
Sâbit yıldızlar âleminde, evvela nazara çarpan Kayyum ve Müzeyyin isimleridir; Alîm ve Hakîm isimleri gibi çok esmâ da tecelli etmekle birlikte bunlar bu iki ismin zımnında kalırlar.
Fırtınalı bir denizde öncelikle Celîl, Azîz, Cebbâr isimleri nazara çarpar. Diğer isimler bunların gölgesinde kalırlar.
Yine bir çiçekteki ince san’atlar, güzel kokular ve latif süsler; Allah’ın Latif ve Müzeyyin gibi Cemalî isimlerinin tecellisini gösterir, yani onda cemalî isimler galiptir; diğer isimler onun gölgesindedir.
Bu daire de Cemal isminin perdelendiği, yani sergilendiği bir dairedir.
Dipnotlar:
(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi, 21 ve 22. Ayetlerin Tefsiri.
(2) bk. age., Bakara Suresi 7. Ayetin Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü