"Sofra-i nimet suretinde halk ettiği ve bütün enva-ı nimeti o sofrada مِنْ حَيْثُ لاَ يَحْتَسِبُ bir tarzda o sofraya dizdiği cihetle..." Buradaki "umulmadık yerlerden" ifadesini nasıl anlayabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
"Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah'a ait olmasın." (Hud, 11/6)
“Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a güvenirse o, ona yeter. Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” (Talak, 65/3)
"Ummadığı yerden rızıklandırma" tabirini birkaç şekilde anlamak mümkün:
Birincisi, rızkın toprak, hava ve su gibi basit ve şuursuz unsurların vesilesi ile gönderilmesidir. Evet, toprak rızık açısından, en uzak ve umulmayan bir vesiledir. Çünkü toprak sebepler içinde en katı ve hayata elverişsiz bir unsurdur. Ama rızıkların kahir ekseriyeti bu sebepler eli ile gönderiliyor. Ta ki insanlar rızkı sebeplerden bilmesinler.
Şayet rızkın vesilesi çok parlak ve kuvvetli olmuş olsa idi, insanlar şükrün kapısı olan rızkı sebebe verip şükrü terk ederlerdi. Bu yüzden Allah, rızkın sebebi olan toprağı en adi ve en kesif bir tabiatla yaratmış. Şayet rızık umduğum bir sebepten gelseydi hâlimiz harap olurdu.
İkincisi, rızkın umulmadık bir zamanda umulmadık bir mekânda verilmesidir. Bazen çok acıkırız hiç bilmediğimiz bir yerde umulmadık bir ziyafete çağrılırız.
“Mesela, iktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına umulmadık bir yerden, yani kan ve fışkı ortasından beyaz, safi, temiz bir süt göndermek olan cüz'î fiil ise, tevhid nazarıyla bakıldığı vakit birden, bütün yavruların pek çok harikulade ve pek çok şefkatkârane olan külli ve umumi iaşeleri ve validelerini onlara musahhar etmeleriyle rahmet-i Rahmân'ın cemal-i layezalisi kemal-i şâ’şaa ile görünür. Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cemal gizlenir ve o cüz'î iaşe dahi esbaba ve tesadüfe ve tabiata havale edilir, bütün bütün kıymetini, belki mahiyetini kaybeder." (Şualar, İkinci Şua, Birinci Makam.)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü