"Sulh-u Hudeybiye ile çendan maddi kılıç kılıfına muvakkaten konuldu. Fakat Kur’ân-ı Hakîmin bârika-âsâ elmas kılıcı çıktı; kalpleri, akılları fethetti. Musalaha münasebetiyle birbiriyle ihtilat ettiler." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Barış ortamında insanlar fikirlerini rahatça ortaya koyabildikleri gibi, davranışları ile de güzel bir örnek olabilirler. Yani İslam düşmanları ve müşrikler barış ortamında Müslümanlar ile içli dışlı olur, onların güzel ahlakından etkilenerek Müslüman oldular, demektir.
İslam'ın neşir ve ilan edilmesinde en büyük esas olan tebliğ, ancak barış ortamında, ilim ve ikna yoluyla yapılabilir. Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) de mücahedesine tebliğle başlamış; Kur’ân’ın nuruyla akılları ve kalpleri teshir etmiştir. Asr-ı Saadet’ten bugüne kadar İslam'ın inkişafı, teali ve terakkisi mütemadiyen tebliğ ile olmuştur. Tebliğ ve irşad insanların necat ve halası için ezeli bir kanundur. Hususen akıl ve hikmete uygun ve ihlas ile yapılan bir tebliğin tesiri büyüktür. Böyle bir tebliğ, muhatabın fikir ve his dünyasını harekete getirir, düşmanı dost eder.
Hudeybiye’ye 1.400 kişi ile gelen Resulullah Efendimizin (asm.) iki sene sonra on bin sahabiyle Mekke’yi fethetmesi, İslamiyet’in tebliğ ve barış ortamında yayıldığının en güzel delilidir. İslamiyet hakkında ciddi araştırma yapmayan bazı kimseler, İslamiyet’in yayılmasının kılıç ve kuvvetle olduğunu ileri sürmektedirler. İslamiyet, kılıç ve kuvvetle değil, tebliğ ve irşad ile yayılmış, kalplere yerleşmiştir. Dinde zorlama yoktur ki şiddet ve cebir kullanılsın.
İnanmak bir vicdan ve gönül işidir, kılıç ve silah vicdanlara hükmedemez. Şayet cebir ve silahın vicdana tesiri olsaydı, İslamiyet’in yayılmaya başladığı ilk yıllarda bütün kuvvet ve silah ellerinde olan müşrikler, İslam’a girenlere mâni olabilirdi. Hz. Bilal’i kızgın taşların altında işkence ve zorlamalara tâbi tutmalarına rağmen, onun yine “Allahu Ehad” demesi gösteriyor ki, cebir ve işkencenin vicdana hiçbir tesiri yoktur. Şimdiye kadar hiçbir insanın şiddet ve zor kullanma ile İslam dinine girdiği görülmemiştir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de mealen şöyle buyurulur:
“Ya Muhammed! Sen nasihat et, esasen sen sadece bir nasihat edicisin. Onlara zor kullanacak değilsin.” (Ğaşiye, 88/21-22)
Peygamber Efendimiz (asm.) Mekke-i Mükerreme’de tek başına, silahsız ve kuvvetsiz olduğu halde Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman, Said İbn-i Ebî Vakkas, Hz. Talha, Hz. Zubeyir, Hz. Ömer ve Hz. Hamza gibi birçok insanın İslamiyet ile şereflenmelerine vesile olmuştur. Mekke’nin ileri gelen bu müstesna insanlarının İslamiyet’i silah zoruyla kabul ettiklerini söylemek mümkün müdür?
İslam dininin tekâmül ve inkişafının hiçbir zaman silah zoruyla olmadığı tarihçe de malumdur. Bugün Batı dünyasında birçok ilim ve fikir adamının İslamiyet’i kabul etmesi bunun en büyük şahididir.
İslam’ın barış dini olması, getirdiği esasların sağlamlığı ve hakikatlerinin güzelliği on dört asır boyunca, başka din mensuplarının bölük bölük İslam’a girmelerine vesile olmuş ve kıyamete kadar da olmaya devam edecektir inşaallah.
İhtilat, insanların sadece fiziki olarak iç içe olması değil; duygu ve düşün bakımından da rahat ve objektif olmaları manasına geliyor. Bu da ancak huzur ve barış ortamı ile mümkündür. Birbirine düşman olan, husumet besleyen insanlar, birbirini dinlemez, anlayamaz, fikir alışverişinde bulunmaz ve birbirinin güzel meziyetlerini göremezler.
Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) bu sosyal ve psikolojik hakikati çok iyi bildiği için, Müslümanların aleyhinde olan Hudeybiye Barış Anlaşmasını kabul etti. Hatta anlaşma metninden “Allah’ın Resulü Muhammed” ifadesinin çıkmasını isteyen Süheyl’e itiraz etmeyip anlaşmayı imzaladı.
Bu anlaşmaya göre;
- Müslümanlar bu yıl Kâbe’yi ziyaret etmeyip geri dönecekler.
- İkinci sene Kâbe’yi ziyaret edecekler, ancak Mekke’de üç günden fazla kalamayacaklar.
- Mekke’de yaşayan Müslümanları Medine’ye götüremeyecekler.
- Mekke’de bulunan Müslümanlardan herhangi biri, Medine’ye giderse, geri teslim edilecek.
- Medine’de olan Müslümanlardan Mekke’ye gelmek isteyenlere mani olunmayacak.
- Arap kabileleri istediği kabilelerle sulh edebilecekler.(bk. Şamil İ.A., md. HUDEYBİYE BARIŞI)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü