Tebliğ yapan, hizmet eden; ancak dediklerini yaşamayan insanlara nasıl bakacağız?
Değerli Kardeşimiz;
Tebliğ; ulvî bir hakikatı, İslam’ın güzelliklerini başkasına anlatmak ve yayılmasına çalışmaktır. Tebliğ, peygamberlerin sıfatlarından ve mühim vazifelerinden biridir. “Peygamberlere düşen sadece tebliğ yapmaktır” (Maide Sures, 99) ayeti bu hakikatı ifade etmektedir.
Bütün peygamberler tebliğ vazifesini hikmetle, yumuşak bir diller ve güzel öğütle yapmışlardır. Nitekim bir ayette mealen şöyle buyurulmaktadır: “(Ey Muhammed) Sen (insanları) rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğülerle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.” (Nahl Suresi, 125)
İslamın neşir ve ilan edilmesinde en büyük esas olan tebliğ, ancak ilim ve ikna yoluyla yapılabilir. Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) de mücahedesine tebliğle başlamış ve Kur’an’ın nuruyla akılları ve kalpleri teshir etmiştir. Asr-ı Saadet’ten bugüne kadar İslâmın inkişafı, teali ve terakkisi mütemadiyen tebliğ ile olmuştur.
Tebliğin sahası geniş, hududu nihayetsizdir. Tebliğ ve irşad insanların necat ve halası için ezelî bir kanundur. Akıl ve hikmete uygun tebliğin tesiri büyüktür.
Tebliğ vazifesi her Müslüman’a kabiliyetine göre ölünceye kadar farzdır. Cenab-ı Hak bu vazifeyi yerine getiren Müslümanları şöyle methetmektedir: “Ey Ümmet-i Muhammed! Siz insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz...” Al-i İmran Suresi, 110)
Bu ayete göre her Müslüman, Kur’an’ın bu emrini yerine getirmekle manen mükelleftir. Müslümanlar birbirlerinde gördükleri hata ve yanlışlıkları yumuşak bir dille düzeltmeye çalıştıkları gibi, küfür, şirk ve dalalet içerinde yaşayan insanlara da tebliğ ile doğru yolu göstermekle vazifelidirler.
Bu noktada eksiği olan insanlara dua edelim. Şu da bir gerçek ki, peygamberler müstesna, hiç bir insan tam değildir. Hiç bir insan her şeyi en mükemmel yapamaz. Zaten Kur'an da; “Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz,” (Saff Suresi, 2) ayeti ile müminleri ikaz ediyor, ama madem yapmıyorsunuz, öyle ise anlatmayın, demiyor.
Anlatmak olan tebliğ işin güzel bir tarafıdır; anlattığını anlatmak ise, saha güzel olanıdır. Bizler güzel olan tarafından istifade edeceğiz, eksiklerimiz için de dua edeceğiz, İmkânımız varsa, uyaracağız, silip atmak doğru bir davranış değildir. Bu konuda Bediüzzamanın şu ifadelerine bakalım:
"ÜÇÜNCÜ NOKTA: İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü’minin birtek seyyiesiyle bütün hasenâtını örter. Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, o mü’mine adâvet ederler."
"Halbuki, Cenâb-ı Hak, haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a’mâl-i mükellefîni tarttığı zaman, hasenâtı seyyiâta galibiyeti-mağlûbiyeti noktasında hükmeyler. Hem seyyiâtın esbabı çok ve vücutları kolay olduğundan, bazan bir tek hasene ile çok seyyiâtını örter. Demek, bu dünyada o adalet-i İlâhiye noktasında muamele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki, kıymettar birtek hasene ile, çok seyyiâtına nazar-ı afla bakmak lâzımdır. Halbuki, insan, fıtratındaki zulüm damarıyla, şeytanın telkiniyle, bir zâtın yüz hasenâtını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü’min kardeşine adâvet eder, günahlara girer. Nasıl bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa bir dağı setreder, göstermez. Öyle de, insan, garaz damarıyla, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenâtı örter, unutur, mü’min kardeşine adâvet eder, insanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesat âleti olur."(1)
(1) bk. Lem'alar, On Üçüncü Lem'a, On Üçüncü İşaret
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Kişinin kendi yaşamadığı hakikatleri başkalarına ders veremeyeceği ve verdiği takdirde bundan mesul olacağını duymuştum, bu doğru mudur?..
Bu bilgiyi olduğu gibi kabul etmek doğru değildir.
Bir bilgiyi anlatmak için mutlaka onu tam yaşamak lazım değildir; ama ideal olanı yaşamaktır.
İnsan, nefsini ölünceye kadar ıslah edemez, günahlardan tam kaçınamaz. Yukarıdaki ifadeleri olduğu gibi kabul etmemiz hâlinde, peygamberlerden başka kimsenin tebliğ yapmaması lazımdır. Zira herkesin bir şekilde kusuru vardır. Bu nedenle, anlatacağımız şeyleri yaşamayı gaye hâline getireceğiz, ancak diğer yandan da anlatmaya da devam edeceğiz.
Teheccüd namazının ehemmiyetini anlatmak için, teheccüde kalkmak şart değildir. Ama kişinin teheccüde kalkması daha da güzeldir ve sözünün tesir etmesine vesiledir.