"Tefsirin ve şeriatın ne kadar hakaik-i esasiyesi varsa, birer birer nazar-ı tetkike getirilse, görülür ki, hakikatten çıkıp hikmetle tartılıp hak olarak hakka munsariftir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Tefsirin ve şeriatın ne kadar hakaik-i esasiyesi varsa, birer birer nazar-ı tetkike getirilse, görülür ki, hakikatten çıkıp hikmetle tartılıp hak olarak hakka munsariftir. Ne kadar şüpheli noktalar varsa, umumen cerbezeli zihinlerden çıkıp sonra da onlara karışmış. Kimin asl-ı hakikatlerine bir şüphesi varsa, işte meydan, kendini izhar etsin!"(1)
Burada Üstadımız âdeta şöyle bir meydan okuyor:
"Vahyin ve şeriatın esaslarına yönelik yapılan doğru ve sağlam tefsirlerin hepsi doğrudur, hikmetlidir, hakikattir ve hata ve yanlışlardan pak ve temizdir. Kimin buna dair bir şüphesi ve itirazı varsa meydana çıksın, gereken izahlar ve cevaplar verilecektir."
Yalnız tefsirler içerisinde şüpheli ve itiraza açık noktalar varsa, bunlar şeriatın esaslarına ilişkin olanlar değil müfessirin kendi içtihadı ile başka fen ve ilimlere dayanarak yapmış olduğu yorumlara aittir.
Mesela, bir dönem bir filozof ya da bir bilim adamı bir görüş ortaya atar ve bu görüş o dönem için genel kabul görür, o dönemin bir müfessiri de bu görüşü mutlak bir gerçekmiş gibi görüp ayetlerin tefsirlerine tatbik etmeye çalışır; ama görüşün cerbezeli zihinlerden çıktığını hesap etmez. Daha sonraları o görüş başka bilim insanları tarafından reddedilince ya da dönemin ruhu farklı düşüncelere kayınca -haşa- ayete tatbik edilmesinden dolayı ayetin bir manası yanlışmış algısı oluşuyor.
Özetle, ilahi metinlerin manaları doğru ve sağlamdır, lakin insanların düşüncelerinde bu garanti bulunmuyor.
(1) bk. Muhakemat, Birinci Makale, Altıncı Mukaddeme.
İlgili ders videosu için tıklayınız:
Prof. Dr. Şadi Eren, Muhakemat Dersleri (7.Bölüm)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü