"Teradüf" ve "Teşarük" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Mütebayin: İki farklı mana için iki farklı lafzın olmasıdır. Yani birbiriyle alakası / ilişkisi olmayan kelimelerdir. Kalem ile defter gibi...
Müteradif: İki farklı lafzın bir manaya gelmesidir. Buna teradüf denir. Günümüz Türkçesiyle aynı manalı kelimelerdir. Mezar ile kabir kelimesi gibi...
Tehanevi teradüfü şöyle açıklamıştır; "bir kimsenin, başkasının terkisine binmiş olmasıdır."
Müşterek: İkiden fazla mananın, tek lafızda toplanmasıdır. Buna teşarük de denir. Müteradifin zıddıdır; bir farkı, iki farklı gerçek / hakiki mana için bir lafzın birlikte oluşmasıdır. Müteradifte yan ve mecaz manalar olabilir. Müşterek kelimeye misal olarak ayn (عين) kelimesi gibi... Hem pınar hem göz manası vardır.
Dil, tevkifi midir yoksa insanlar, kendi arasında oluşturdukları bir sistem midir?
Bazı âlimlere, özellikle de dilbilimcilere göre tevkifi yani vehbi bir sistemdir. Bu görüşlerini Bakara suresi 31. ayete dayandırırlar. Bu ayetteki esmadan kasıt, dil veya lisanların kökeni olan bir dil olduğunu dile getiren müfessirler de vardır.
وَعَلَّمَاٰدَمَالْاَسْمَٓاءَكُلَّهَا / Allah Âdem'e bütün isimleri, öğretti. (Bakara, 2/31)
Dilin tevkifi olduğunu olduğunu savunanlara göre, va'zen yani ilk koyulduğu zamanda teradüf ve teşarük yoktur. Ama halk arasında veya ince farkları göz ardı edenler için, istimalen fark yok sayılabiliyordu. İşin ehli olan lügatçiler ve dilbilimciler özellikle ilmi furuk erbabı arasında elbette her bir kelimenin mevkii istimali farklıdır. Çünkü kelimeleri, birbiri yerine kullanabiliyorsak o zaman mana farkı yoktur. Ama birbiri yerine kullanamıyorsak o zaman fark vardır. Arapçada en yakın kelimeyi yerine getirdiğimizde bile dilde bir ağırlık oluşur. Türkçede kara ile siyah aynı manada kabul edilir. Ama herkes bilir ki, her ikisinin mevkisi ve kullanım yeri ayrıdır. Kur'an bunun en büyük delilidir. İttifakla Kur'an'da teradüf yoktur.
Bir varlığın dört vechi vardır:
1) Haricî vücudu / varlığı,
2) Zihindeki misâli,
3) Zihindeki misâline delâlet eden lafız,
4) Lafza delâlet eden yazı / hat.
İlk ikisi dillerin ve zamanın değişmesiyle değişmez. Çünkü kelime ile harici vücuda delaletine mefhum denir. Kelime ile zihindeki misaline delaletine mana denir. Mana ve mefhum her zaman aynıdır. Ama zamanla lafız ve yazı değişir ve gelişir. Bundan dolayı bir dilin ilk zamanlarında kelimeler arasında farklar vardı. Ama zamanla bu farklar kolaylık olsun diye terkedilmiş olabilir. Şunu eklemek gerekir ki, kelimeler arası farklar, ancak aynı dil içindeki kelimeler için -özellikle Arapça- söz konusudur.
Arapça hakkında biraz düşünelim. Eski Araplar, zamanın etkisi ile veya âdet ve örfleri gereği fesahat ve belagat ehli idiler. Bir çoban bile kelime ve cümle kurmada usta idi. Hatta Araplar, aynı kelimenin tekrarından bile hoşlanmazlardı. Ama sonraki zamanlarda dil ikinci plana atıldı. Mana farkları gözetilmedi, önemsenmedi, hikmetsiz ve farksız kullanıldı. Belagat ve ilmi furuk gittikçe âlimler arasında ve kitap satırları arasında kaldı. Hatta furuk / mana farkları ilminin en büyük isimlerinden Ebu Hilal El Asker "Furuk ilmi unutulmuş ve karıştırılmış, onun için 'el Furuk fil lüga'yı yazdım" demiştir.
Dilbilimciler, aynı dilde aynı manalı kelimelerin olmayacağını savunurlar. Çünkü dili vaz edenin aynı şeye farklı isim vermesinin bir manası yoktur derler. Hikmetsiz ve faydasız görenler vardır. Bundan dolayı birbirine yakın kelimeler arasında nüans -ince mana- farkları bulunur. Her birinin işaret ettiği mana farklıdır. Bunun birçok delili vardır. Meselâ; Arapça tamamen saf olmasa da bu farkları tamamen yitirmiş de değildir. Arapçadaki sığalar ve kalıplar bunun ayrıca bir delilidir.
Firuzabadi; "Teradüf, bir şeyin birçok isminin olmasıdır ve sonradan ortaya çıkmış bir kavramdır" der.
Kutrubi; "Araplar, dilin genişliğini göstermek için ve hitabet esnasında gerektiğinde sözü uzatmaya imkân tanısın diye iki lafzı aynı manada kullanmışlardır."
Fahreddin Razi müteradifin olduğunu savunur. Ama her kelimede müteradifin olduğunu savunmaz; çoğunda mana farklarının olduğunu söyler. Kelimelerin isim, sıfat veya sıfatın sıfatı olabileceğini söylemiştir.
Arapçada isim ile sıfatı birbirine karıştırmamak gerekir. Sıfat ayrı isim ayrıdır. Her sıfat, bir isimdir, ama her isim, sıfat değildir.
Bazen bir kelime isim olur ve çok sıfat kazanır. Her bir sıfatı için bir kelime kullanılabilir. Bunun misalleri çoktur. Mesela, su için 170, taş için 70, yılan için 200, bal için 80 isim / kelime vardır. Hatta İmam Suyuti aslan için 600 isim olduğunu eserlerinde bahseder. Bu farkları bilmeyen tekid ve mübalağa zannedebilir. Ama furuk da bir ilimdir ve her ilmin bir âlimi / mütehassısı vardır.
Birçok nahivci ve lügatçiye göre farklı iki lafzın manalarının aynı olması imkânsızdır. Eski Araplar; “Harekeleri farklı olan iki kelimenin aynı manada kullanılması caiz değildir” demişlerdir. Ama hiçbir dil sadeliğini ve saflığını koruyamamıştır. Diller arasındaki alışveriş neticesinde aynı manalı kelimeler ortaya çıkmıştır. Bu da normal karşılanmaktadır.
Bu kadar aynı manalı veya iki lafzın aynı manaya delaleti nereden çıktı denilirse şunu deriz; "teradüf"ün sebeplerini (başka kaynaklardan tesbitlerle birlikte) şöyle sırayabiliriz;
* Aynı varlığa iki kabilenin birbirinden habersiz farklı isim takması,
* Lehçelerin birbirine karışması,
* Dillerin birbiri ile kaynaşması-alışverişi,
* Hastalıktan dolayı diğer bir kelimeyi başka bir kelimenin yerine kullanılması. R harfini çıkaramayanlar için...
* Arapların şiirde vezni tutturmak için,
* Sık sık kullanıla kullanıla ve anlama zorluğundan bir kelimenin mecaz manası kelimeleşmesi,
* İsim ile sıfatı birbirine karıştırma,
* Dil ile övünmek ve hitabet için,
* Kelimenin vasfını yitirmesi,
* Telaffuzlarda ve delaletlerde hatanın çoğalması ve normalleşmesi,
* Tercümedeki zorluklar ve mecburiyetler,
* Halkın birbiri ile daha kolay ve hızlı anlaşması ve tekellümü,
* Bir kelimenin asıl manasının unutulması,
Sibeveyh "el Kitap"ta naklen Hilal bin Ahmed; "İki lafzın bir manada kullanılması Arap dilinin özelliklerindendir" demiştir. Evet, teradüf var olabilir. Ama bunun her kelimede olduğu manasına gelmemelidir.
Teradüf yok ise; o zaman, bir kelimeyi açıklarken başka bir kelimeyi kullanmada, eğer o kelimeler aynı manada değilse hata olmuş olur. O zaman tercümenin zorluğu hatta imkânsızlığı anlaşılmış olur. Bazen yüceltme veya iltifat için veya manayı ve kelamı kuvvetlendirmek için birbirine yakın kelimeler sıralanabilir. Bu kelimelerin birbirine atfı ve sıralanması, aynı manaya delalet ettiği manasına gelmez.
İki şey, birbirinden farklı olup aynı şeyi ifade ediyorsa, bu ikisi birbirine atfedilebilir. Ancak ikinciyle, birinci ile kastedilen mana kastedilmek isteniyorsa, bunların birbirine atfedilmesi bir hatadır. İki kelimenin birbirine atfı, ancak aralarında mana farkı olduğu zaman câizdir demişlerdir.
Şöyle bir kaide vardır; “Atıf, farklılığı gerektirir. Ankara ve İstanbul gibi..."
Hatta bazı nahivciler şöyle demiştir:
"Bir lafzın iki değişik manasının her birine izâfe edilen bir alâmet bulunmadıkça, o iki değişik manaya delâlet etmesi câiz değildir. Eğer onda böyle bir alâmet yoksa, muhâtaba zor ve karışık gelir... Nitekim bir lafzın iki manaya delâlet etmesi câiz değildir. Aynı şekilde, iki lafzın da bir manaya delâlet etmesi câiz değildir. Çünkü bu, hiçbir faydası olmayacak şekilde sözü artırmaktır."
Eski dilbilimciler, bir lafzın iki manaya delaletini caiz görmezler. Ama zamanla lafzın kazandığı semantik manalar, yüklenen yan ve mecaz manalar teradüfe sebep olabilirler. Ama bu bizim nazarımızda diğer kısma nazaran az olduğu kanaatindeyiz. Bundan dolayı cümlede, aralarında fark olmayan kelimeler kullanıldığında, kafa karışıklığına yol açmaması için bir alametin ve işaretin olması gerekir.
"...Bu sırdandır ki kelime-i vâhidenin maânî-i müteaddidesi oluyor..."(1)
Eğer çok az kelimeler arasında fark yok denilirse bu nadirdir. Allâme ez-Zamahşerî, “...nadir olan da yok gibidir; dolayısıyla ilim oluşturmaz" demiştir. Bazı dilbilimciler onun için cüz-i teradüf tabirini kullanırlar.
Kelimeler arasında farkları bulmak için bazı yollar vardır. Bunlar Ebu Hilal el Askeri tarafından şöyle sıralanmıştır:
a) Manaları arasında fark murâd edilen iki lafzın kullanım farklılığınına bakmak.
b) Aralarında fark talep edilen iki mananın sıfatlarına bakmak,
c) Söz konusu iki mananın te'viline bakmak,
d) Söz konusu iki kelimenin fiillerinin geçişliliği kazandığı harflere bakmak,
e) Zıtlarına bakmak,
f) İştikâkına (türeyişine] bakmak,
g) Lafzın kalıbının (sığasının), kendisi ile yakın manalı kelime arasında fark gerektirip gerektirmeyeceğine bakmak,
h) İki lafzın hakikatine veya ikisinden birinin lügatteki aslına bakmak.
(1) bk. Muhakemat, İkinci Makale (Unsuru'l-Belagat), Sekizinci Mesele.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü