"Ümmî bir zâtın (a.s.m.) ef’âl ve akvâl ve ahvâlinden çıkan İslâmiyet, her asırda, üç yüz milyon insanın rehberi..." İzahı ve "üç yüz milyon" ifadesindeki maksat nedir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Ümmî; anasından doğduğu gibi tertemiz kalmış, tahsil görmemiş, mektep ve medresede okumamış demektir.

Kendisine nübüvvet vazifesi tevdi edilmeden evvel Resulullah Efendimizin (sav.) okuması ve yazması yoktu. Bu husus bir ayette şöyle ifade edilir: “Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı batıla uyanlar şüphe duyarlardı.” (Ankebût Suresi 29/48)

Habib-i Ekrem Efendimiz (sav.), şayet okuma yazma bilseydi, müşrikler Kur’an-ı Kerimi O’nun yazdığını iddia ederlerdi. Bazıları böyle bir iddiada bulunmuşlarsa da buna ne kendileri ne de başkaları inandı.

Kâinatın Fahr-i Ebedisi olan Allah Resulü (sav.) cehalet devrinin bütün çirkef işlerinden beri ve ümmi idi. O (sav.), cehalet devrindeki putperestlik, şirk, zulüm, edepsizlik, zulüm, yağma, içki, fuhuş, kumar gibi her türlü ahlaksızlığın, rezalet ve bataklığın içinde yetişen solmayan bir gül, dehşetli asrın rengini değiştiren, çorak toprakları yeşerten nisan yağmuru ve sönmeyen manevi bir güneş idi.

Hz. Muhammed (asm.) gençliğinden beri edep, hayâ, iffet, nezahet ve ismet timsali olarak yaşamıştı. O’nun bu ahvali bütün Arap kabilelerini kendisine meftun etmişti.

Cenab-ı Hak, peygamberlerin reisi olan habibini bizzat kendisi terbiye etmiş, O’nu Hafız ismiyle her türlü kötü fiillerden muhafaza etmiş ve âlemlere rahmet olarak göndermiş, hilkat ağacının çekirdeği olarak yaratmış, en mükemmel meyvesi olarak terbiye etmiştir. Varlık hamurunun mayası olan muhabbet O'nun nuru ile yoğrulmuş, hilkat ağacı O dürr-ü yektanın varlığı hürmetine var edilmiştir.

Habib-i Kibriya Efendimiz (asm.) hiç kimseden ilim tahsil etmemiş, mektep ve medrese görmemiş, sadece Rabbinin bildirdiklerini bilmiş ve bütün insanlığa bildirmiştir.

Resûl-i Ekrem (sav.) her hususta bütün insanlık için en mükemmel bir rehber, eşsiz bir mürşid, en güzel bir model ve numune-i imtisaldir. Çünkü O’nun ahlakı Kur’an’dır, O Kuran’ın nurlu ve canlı bir levhasıdır.

Resul-i Ekrem Efendimiz (asm)’in sünnetleri akvalî, ef’alî ve ahvalî olmak üzere üç kısma ayrılır.

Akvalî Sünnet; Resulullah Efendimiz (asm)’ın çeşitli vesilelerle “ashabına bizzat yaptığı tavsiyelerinin, ikazlarının ve teşviklerinin” bütününü ifade eder.

Ef’alî Sünnet; Resul-i Ekrem Efendimiz (asm)’in, namazı nasıl kıldığı ve haccı nasıl yaptığı gibi farzlardan, yemek, içmek ve uyumak adabına kadar icra ettiği işler ve yaptığı bütün fiillerdir.

Ahvalî Sünnet; Habib-i Edib Efendimiz (asm)’ın hayatıyla, haliyle, tavırlarıyla sergilediği bütün davranışları, halleri ve emsalsiz ahlâkının bütün şubeleridir. Allah Resülü’nün sahabelerinden gördüğü veya işittiği bir işi güzel görmesi veya sükût etmesi de ahvalî sünnete girer.

Allah’ı çok sevmek ve O’ndan çok korkmak da “ahval” grubuna giren çok mühim iki sünnettir.

“İçinizde Allah’ı en çok seven benim ve O’ndan en fazla da ben korkarım.” (bk. Buhari, İman 13)

Tevekkül, sabır, hilm, tevazu, şefkat, cömertlik kısacası Kur’ân ahlâkının bütün şubelerini yaşamak ve hayata mal etmek ahvalî sünnettir.

Bütün hareketleri, oturup kalkması, yiyip içmesi, uyuması, tebessümü hâsılı hayatının bütün safahatı en ince teferruatına kadar kayıt altına alınan tek insan Habib-i Kibriya Efendimiz (asm)’dır. Allah Resülü’nün bütün hareketleri itidal üzere olup, hayatı boyunca kendisinden hikmetsiz, faydasız ve abes bir şey zuhur etmemiştir. Resul-i Kibriya Efendimiz (asm)’ın her hareketinde, her işinde, her tavrında, bütün sözlerinde ve hatta sükûtunda bile nice hikmetler ve alınacak dersler vardır.

Üç yüz bin rakamına gelince;

Kur'an-ı Kerim’de, hadis-i şeriflerde Risale-i Nur'larda ifade edilen bu gibi rakamlar, hakikati ifade etmede kullanılan ve maksada işaret eden vasıtadırlar. Yoksa matematikte olduğu gibi riyazî bir kıymeti yoktur. Bu gibi rakamlar kesret için kullanılırlar; bir şeyin çokluğuna ya da ehemmiyetine işaret için sarf olunurlar. Mesela Kur'an-ı Kerim’de geçen "on sekiz bin alem" ifadesini müfessirler, âlemlerin çokluğuna bir işaret ve bir kinaye olarak kabul etmişlerdir.

Risale-i Nur gibi tefsirlerde istatistik ilmindeki gibi, rakamlar kesin ve tam olmaz, olması da gerekmez. Bu gibi eserlerde maksat insanlığı hayra ve güzele teşvik olduğu için, rakamlar ikinci planda ve maksada hizmet için, umumiyetle lafın akışına uygun olarak sarf edilir. Üstad Hazretleri de bu tarzı Risale-i Nurlarda çokça kullanır.

Üstad Hazretleri bu gibi rakamları maksada kuvvet vermek için kullanıyor. Yani lafın ve sözün akışına uygun bir ifade tarzıdır. Bu gibi ifade tarzları edebî bir değer taşımasından dolayı matematikte gibi nazar ile tartılmazlar, sadece çokluğun üstünde bir temsil ve nişanedirler ve öyle bakılmalıdırlar.

"Üç yüz milyon" ifadesi, her asırda Peygamber Efendimize (asm) iman eden ümmet-i Muhammed’e işarettir... Ayrıca Üstad bir ifadesinde “nısf-ı arz ve hums-u beşer.. (beşte bir)” tabirini kullanır. “üç yüz milyon” tabiri ile “dünya nüfusunun beşte biri” esas alınarak kullanılıyor.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.523
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...