Tohumlara istidat lisanı, hayvanlara ihtiyaç lisanı, muztarlara da ızdırar lisanıyla duaların tahsisi nasıl anlaşılmalıdır? Yani bu duaları başka varlıklar yapamaz mı?
Değerli Kardeşimiz;
İstidat lisanıyla dua tohumlarda daha galiptir, ama bu dua onlara mahsus değildir. Mesela, gözün de istidat lisanıyla duası onu ışıkla buluşturmuştur. Keza midelerin ihtiyaç lisanıyla duaları da taamların vücuduna sebep olmuştur.
Hayvanların bir konuda çok çaresiz kalmaları hâlinde Cenab-ı Hak onların bu muzdar hâllerine merhamet etmekte ve dertlerine çare yetiştirmektedir. Keza bu dua da hayvanlara münhasır değildir. Nitekim Üstadımızın Mesnevî’de geçen şu misali bu konuda bize ışık tutmaktadır.
"Arkadaş! Bilhassa muztar olanların dualarının büyük bir tesiri vardır. Bazen o gibi duaların hürmetine, en büyük bir şey en küçük bir şeye musahhar ve muti olur. Evet, kırık bir tahta parçası üzerindeki fakir ve kalbi kırık bir masumun duası hürmetine, denizin fırtınası, şiddeti, hiddeti inmeye başlar.” (Mesnevi-i Nuriye, Katre'nin Zeyli)
Demek ki, bir dua ızdırar hâline ne kadar yaklaşırsa kabule de o kadar yakın olur.
Üstadımız müthiş bir yangınla imanları yanma tehlikesi geçiren insanları kurtarmak için büyük bir şefkat, himmet ve gayretle çalışmaya başladığında, o günün hükümetinin de dâhil olduğu bütün şer kuvvetler karşısına çıkmışlar ve kendi ifadesiyle “elleri bağlı zaif, hasta bir tek adama ordular(la) taarruz” (Şualar, Dördüncü Şua) etmişlerdi. O dehşetli ihanet ortamında onun o latif ve ulvi kalbine bu iman hakikatlerinin ilham edilmesini de ızdırarî duanın bir makbuliyeti olarak düşünebiliriz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Dördüncü pencereyi biraz daha açar mısınız?
Dünyamızdaki bütün mahlukatın kabiliyet dili ve bu dilin talep ve duası vardır. Kahir bir ekseriyetle de, bu dua ve talepler kabul görüp cevaplanıyor.
Mesela; kayısı çekirdeğindeki kayısı olma kabiliyeti bir nevi dua ve taleptir. Ekseri olarak bu çekirdekler misyon ve maksadı olan kayısı ağacı olmaya erişiyor ve bir cihetle kabiliyet dili ile yaptıkları dua kabul görmüş oluyor. Elbette bu kayısı çekirdeğinin kabiliyet duasını dinleyen ve gören ve ona yol açan bir Zat-ı Akdesin olması mecburidir. Ortada dua eden var, duanın kendisi var, bir de bu duayı maksadına ulaştıran birisi olmak gerekir. Dua eden ile dua edilen arasındaki zaruri bağ; dua edilen Zatı akla ispat eder. Bütün çekirdek ve tohumlara bu nazarla bakarsak, kainat, kabiliyet dili ile dua ediyor ve bu külli duaya cevap veren bir Zat-ı Akdes var.
Fıtri ihtiyaçlar da duanın başka bir türüdür. Mesela; mide açlık ihtiyacı ile muhtaç olduğu yiyeceği talep ediyor. Dünyamızdaki bütün mideleri düşünecek olursak, koca bir dua teşkil eder ve bu koca duaya koca bir rızık deryası gereklidir. Bakıyoruz ki dünya koca bir mutfak olmuş, midelerin bu fıtri talebi ve duası olan açlığına mukabele ediyor. Öyle ise bu koca duaya kocaman bir cevap verilmiş. Bu kocaman cevabı da; ancak ekber’ül Azim olan Allah verebilir. Dua ipini takip eden, dualara karşılık veren Allah’ı bulur. Bu pencerenin ana mantığı budur.
Iztırar lisanı da duanın başka bir nevidir. Zorda ve darda kalmışlara harika ve olağanüstü yardımların ulaşması, ayrı bir dil, ayrı bir iptir. Kim bu dili dinler, bu ipi takip ederse, yine varacağı netice Mucib-i davet olan Allah’a ulaşır ve O'nun sonsuz merhamet ve şefkatini bulur. Öyle ki denizin dibinde rızka müsait olmayan kumlar içinde, sayısız canlıları besleyen ve onların imdadına yetişen bir Allah’ın kullarıyız. Bütün zorda ve darda kalmışların dualarının geri çevrilmeden, harika bir şekilde cevaplanması müthiş bir tevhit levhası değil de nedir?..