"Uhuvvetteki makam geniştir; gıptakârâne müzâhameye medar olamaz." cümlesini izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Evet, eğer mesleğimiz şeyhlik olsaydı, makam bir olurdu veyahut mahdut makamlar bulunurdu. O makama müteaddit istidatlar namzet olurdu. Gıptakârâne bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir; gıptakârâne müzâhameye medar olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur, hizmetini tekmil eder." (1)

Tarikatta şeyhlik makamı olduğu için, o makama oturmak için bir rekabet olabiliyor. Ama Nur mesleğinde uhuvvet esastır ve böyle bir makam söz konusu değildir. Haliyle - kardeşlik makamı şeyhlik makamına göre daha geniş bir makam oluyor. Faraza yeryüzünde herkes Nur talebesi olsa, bu makam hepsini içine alır. Çünkü esas olan kardeşliktir, her hangi bir rekabet, yer darlığı ve yarış söz konusu değildir. Risale-i Nur mesleği öyle bir meslektir ki, her kesimden ve her meslek grubundan talebesi var. Bu eserleri okuyan herkes istidat ve kabiliyeti nispetinde ondan istifade eder ve imanını inkişaf ettirir. Bunun içindir ki, insanların aklına, ruhuna, kalbine ve tüm hislerine hitap eden bu harika eserler raflarda durmuyor, büyük bir şevkle tekrar tekrar okunuyor, okuyucunun elinde ve cebinde dolaşıyor.

Evet, hiçbir Nur talebesi başka bir Nur talebesine riyaset edip üstünlük kuramaz, özellikle şeyhlik ve mürşitlik tavrı takınamaz. Uhuvvet düsturları hususunda her nur talebesi müsavidir; ama ihlas, sebat, sadakat, takva, fazilet, hizmet ve istidat noktasında herkes farklıdır. Kimisi on, kimisi yüz kimisi de bin kuvvetindedir.

(1) bk. Lem'alar, Yirmi Birinci Lem'a.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 6.334
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

fakirullah

İnsanın fıtratında kemale doğru gitme, tekamül etme hissi ve istidadı var. Tarikatlarda kemal nokta “şeyhinde fani olmak” aynı şeyhi gibi olmak olarak gösterilmiş. Nur talebeliğinde kemal nokta ise “şahsı maneviye azami kuvvet vermek” manasında gösterilmiş. Buna giden yol da kardeşlerinin güzel meziyetlerini kendine yerleştirmek, nefsi menfaatlerde kardeşini tercih etmek, enaniyetini(benlik hissini) kardeşinde erimek, onu aynı kendin bilmek olarak gösterilmiş. İhlas risalesinde: "belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder.." Lem'alar ( 160 )
Kemal nokta kardeşte erimek ve şahsı maneviyi oluşturup kuvvetlendirmek olunca, kendimizi diğer kardeşlere kemalat noktasında altlık/üstlük manasında bir kıyaslama yapmıyoruz çünkü benim makamımın kardeşimle/ağabeyimle/müdebbirimin makamıyla hiçbir ilgisi yok. Makamım tamamen bana, benim hakikatte erimeme bağlı. Faraza kardeşim manevi makam olarak benden üstte olsa bir zararı yok; tersine menfaati var, güzel hasletler sergilediği için bana örnek oluyor. Kardeşim manen benden altta olsa da bir zararı yok; ben ona kuvvet ve destek olabildiğim kadar maneviyatta ilerleyeceğim için belki bana faydası bile olur bu durumun. Elhasıl, kardeşimizin manevi makamı ne olursa olsun uhuvvet yolu “kişilerin dereceleri” üzerine değil, “hakikati yaşama mertebeleri” üzerine kurulmuş olduğu için kimse kimsenin hakiki makamını bilmiyor, bilmeye de ihtiyaç duymuyor. Bu da bizim nefis ve enaniyetimizi kıyaslamaya sokmadan kendi nefsimizle uğraşmaya itiyor. Tamamen hakikati kendine yerleştirmek ve hakikate kilitlenmek üzere kurulu bir yol “uhuvvet” yolu. Makamlar kutub, pir, şeyh, halife, hoca, talebe gibi mahdud 5-10 basamak değil; kardeşler adedince feyizli makamlar var; her biri ihlasımız nisbetinde doğrudan Üstad(RA), Hz. Geylani(KS), Hz. Ali(RA) ve Efendimiz(ASM)’a bağlı olabilecek hadsiz geniş ve hakiki manevi makamları, birbiriyle çarpışma, sürüşme, çekişme olmadan; kimse kimseyi itmeden, birbiriyle küllileşerek, genişleyerek, ruhunu ruhuna dahil ederek gidebileceği bir yol. Herkesin kendisinden üst makamdakinden beslenebildiği bir yol değil de, herkesin -kamil veya gayr-ı kamil- herkesten beslenip tekamül edebildiği bir yol. Mesela yıllardır dersini dinlediğimiz vakıf abimiz, imtihan gereği bir meselede külliyata ters bir düşünce söylese, kitaptan yerini bulup “abi bu mesele nasıldı bir okur musun bize” şeklinde birbirini hakikate çekme manasında muhatab olunabilen bir yol. Ne o abi kırılır, ne bize tuhaf bir üstünlük hissi gelir, çünkü biliriz ki hepimiz kardeşiz, hayatın farklı safhalarında hata yapabiliriz; lütufla birbirimizi hakka davet etmek hem kardeşlik vazifemiz, hem de en büyük makamdır. Bu tarz hakikatin tebliğinde makamlar, ağabeylik, araya girmez, perde olmaz. Yani benim derdim: ”Ben hakkı tutayım da ihtiyacı olan kardeşlerim beslensin, şahsı manevi kuvvetlensin” gibi bir düşünce olunca etrafımdakilerin makamı beni pek ilgilendirmez. Cenabı Hak lütfuyla bu nurlu yolda şahsı maneviye kuvvet verenlerden etsin..

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
nurcu56

Aynı iş yerinde çalışan nur talebeleri olarak; "kardeşin kardeşe zahir olması" prensibini nasıl uygulayabiliriz?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

İş hukuku ile din kardeşliği hukukunu birbirine karıştırmamak gerekir. İş yerinde iş hukuku, hizmette ise kardeşlik hukuku, uhuvvet ve ihlas düsturları geçerlidir.

Mesela, devlet dairesinde ağabey-kardeş hukuku değil, amir-memur hukuku geçerlidir. Sohbette "ağabey" olan birisi, devlet dairesinde "memur” olabilir.

İş hukukunun gereğini yapmak ihlasa mugayir değil, aksine hakkaniyete daha uygun bir davranıştır.

"Kardeşin kardeşe zahir olması yani yardım edip destek olması" meşru dairede ve kanunlar çerçevesinde olmalıdır.

Haksızlıkta, yanlışta ve batılda dayanışma zulümdür...

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...