Üstadımızın, son halife ve padişah olan Abdülmecid Efendi ile ilgili beyanatları var mı acaba?
Değerli Kardeşimiz;
Üstadımızın Son İslam Halifesi merhum Abdulmecid Efendi ile herhangi bir tanışma veya görüşmesine dair bir hatıra veya ifadesine rastlayamadık. Ayrıca Halifeliğin kaldırılması, Üstadımızın artık içtimai ve siyasi hayatından ve entrikalarından elini eteğini çektiği zamana rast geldiğinden, bu konuda doğrudan bir değerlendirme bulamadık.
Fakat bütün bu sebeplerle Bedîüzzaman Said Nursi halifeliğin kaldırılmasına ait Kur’anî istihrâclarda bulunuyordu:
لَنْ تَزَالَ الْخِلاَفَةُ فِى وِلْدِ عَمِّى صِنْوِ اَبِى الْعَبَّاسِ حَتَّى يُسَلِّمُهَا اِلَى الدَّجَّالِ
"Yani 'Uzun zaman hilâfet-i Abbasiye devam edecek, sonra o saltanat Deccal eline geçecek.' diye beş yüz seneden sonra İslâm içine bir deccal gelecek, o hilâfeti bozacak gibi ki; eşhas-ı âhirzamandan çok rivayetler haber verdikleri halde, mezhebi ayrı veya fikri müfrit bir kısım ehl-i içtihad kabul etmemişler, mevzu veya zaîftir demişler."(1)
"Beni şiddetli ceza ile mahkûm etmek için bütün suçlarımın fihristesi olarak kararın âhirinde yazmışlar ki: 'Said Nursî'nin reddettiği maddeler biri: Saltanat ve hilâfetin ilgası.' Hem hata, hem sehivdir. Çünki İhtiyar Lem'asında "Hilâfet saltanatının vefatı beni mahzun eyledi." diye yazdığımı on beş sene evvel Eskişehir Mahkemesine cevab verdim, sustular. Mürur-u zamana uğramış, af kanunu ve beraet görmüş ehemmiyetsiz bir hatayı suç sayan, kendisi suçlu olur."
"Hem bu mevhum suça bir sened diye, benim bir Lem'ada ve Mu'cizat-ı Ahmediye'de (A.S.M.) bir hadîs-i şerifte:
اِنَّ الْخِلاَفَةَ بَعْدِى ثَلاَثُونَ سَنَةً ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَضُوضًا وَفَسَادًا وَجَبَرُوتًا
("Benden sonra hilâfet otuz sene sürecek, ondan sonra da saltanat şeklini alacak; ceberût ve fesâd-ı ümmet meydan alacak." (Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:340)
"Yani, Hulefa-i Raşidîn'den sonra bir fesad olacak. İşte bu hadîs üç mu'cize-i gaybiyeyi gösterdiğini bir eski Risâlemde yazmıştım. Kararname benim bir suçum olarak, Said bir Risâlede demiş: 'Hilâfetten sonra ceberut ve fesad olacak.' Ey sathî heyet! Bir işaret-i gaybiyede bu zamanımızda maddî ve ma’nevî en büyük bir fesad-ı beşerîyi ve zemini zîr ü zeber eden bir hâdiseyi haber veren bir hadîsin i'cazını beyan etmeği suç sayan, maddeten ve manen suçludur."(2)
Bedîüzzaman Meclis’te yaptığı konuşmada ise şunları açıklamıştır:
"Şu inkılab-ı azîmin temel taşları sağlam gerek. Şu meclis-i âlînin şahsiyet-i ma’neviyesi, sahib olduğu kuvvet cihetiyle mana-yı saltanatı deruhde etmiştir. Eğer şeair-i İslâmiyeyi bizzât imtisal etmek ve ettirmekle mana-yı hilâfeti dahi vekaleten deruhde etmezse, hayat için dört şeye muhtaç fakat an'ane-i müstemirre ile günde lâakal beş defa dine muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniye ile ihtiyacat-ı ruhiyesini unutmayan bu milletin hacat-ı diniyesini Meclis tatmin etmezse, bilmecburiye mana-yı hilâfeti, tamamen kabul ettiğiniz isme ve lafza verecek. O manayı idame etmek için kuvveti dahi verecek."(3)
Sırr-ı İnnâ A’taynâ adını verdiği ve mahrem olarak sakladığı bir Risâle’de mes’eleyi daha açık bir şekilde izah etmektedir:
"1324’de (yani 1908 yılında) mason komitesinin Şerî’at-ı Ahmediyeyi tahrib niyetiyle hürriyet perdesi altında hilâfet-i İslâmiyeye saldırması tarihine tevafuku ve şimdi o komitenin başına geçen bu herif adavet-i Arabiyeye harekâtını bina edip, Şerî’at-ı İslâmiyenin şeairinin tahribine harekâtıyla tevafuk etmesi elbette gösteriyor ki, إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ ٱلۡأَبۡتَرُ (“Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir.” Kevser, 108:3) bunlara dahi kasden işaret ediyor."
"Evet madem, إِنَّآ أَعۡطَيۡنَـٰكَ ٱلۡكَوۡثَرَ (“Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik.” Kevser, 108:1) kelimesi Altıncı Remiz’de isbat edildiği gibi İstanbul’un hem muhasarasını hem fethini işaretle müjde veriyor. Ve madem فَصَلِّ لِرَبِّكَ (“O hâlde, Rabbin için namaz kıl.” Kevser, 108/2) makam-ı ebcedîsi olan 484 adedi işaretiyle o muhteşem merkez-i hilâfette 484 sene salât-ı kübra-yı İslâmiyet imam-ı müslimîn arkasında kılınmasına işarî müjde veriyor. Elbette o müddetin bitmesi olan 1341 (1924) tarihinde mason komitesinin hilâfet-i İslâmiyeyi ref’ ile dinsizliğin esasını kabul etmek demek olan dinsizlik manasındaki lâik cumhuriyet tarihine tamtamına tevafuk etmekle شَانِئَكَ هُوَ ٱلۡأَبۡتَرُ elbette onları remzen işaret ettiğini ve o cümlenin altında Ebu Cehil ve Ebu Leheb ve Ümeyye İbn-i Halef gibi dâhil olduğunu teyid eder, belki gösterir. Evet bu yeni münafık zındıkların o âyette kasden dâhil olduğuna mezkûr beş kavi emare ittifak ediyor, beş emare bize delalet-i kat’iyye hükmünde kanaat veriyor."
"Bu sırr-ı gaybî, Kur’an-ı Mu’ciz’ül-Beyan’ın ihbar-ı gayb nev’indeki i’caz-ı Kur’anînin Leme’âtındandır. Kur’an’ın bir nükte-i i’caziyesi için yazdım. Yoksa bu heriflerin bahsi ile vaktimi zayi etmezdim."(4)
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, On Dördüncü Şua.
(2) bk. age.
(3) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab.
(4) bk. Sırr-ı İnnâ A’taynâ, Osmanlıca.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü