"Vacibü'l-Vücud" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Nur Külliyatı’nda Vacibü'l-Vücud mefhumu çokça geçer. Bir misal:
“Şu kâinatın Sani’-i Zülcelali, Vâcib-ül Vücud’dur. Yani: Onun vücudu zâtîdir, ezelîdir, ebedîdir, ademi mümteni’dir, zevali muhaldir.” (Mektûbat)
Bu ifadede Vacibü'l-Vücud’un sıfatlarından bazıları nazara verilir. Bu yapılırken, mümkin varlıkların da özelliklerine kapılar açılır.
Vacibin sıfatlarından birisi, zatî olmak, yani bir başkasının var etmesiyle var olmayıp, varlığı kendi zatından olmaktır. Mümkinin ise, varlığı kendi zatından değildir; Allah’ın var etmesiyle var olmuştur.
Vacib olan, ezelî ve ebedîdir. Mümkin ise, sonradan yaratılmıştır ve varlığının bir sonu vardır.
Vacibin yokluğu, yani olmaması muhaldir. Mümkinin ise varlığı gibi yokluğu da mümkündür.
Vacib, mutlak ve sonsuz bir kemale sahiptir; mümkin ise önceleri bir kemal noktasına doğru durmadan ilerler, o noktaya vardıktan sonra zevale meyleder.
Nur Külliyatında Cenab-ı Hakk’ın kutsî mahiyetinin hiçbir varlığın mahiyetine benzemeyeceği ifade edilirken, “ne zatında, ne sıfatında, ne ef’alinde naziri yoktur, misli olmaz, şebihi yoktur, şeriki olmaz” denilir.
Allah’ın Zatı Vacib olduğu için mümkin olan zatlara benzemez; sıfatları da Vacib sıfatlarıdır, onlar da mümkinin sıfatlarına benzemezler.
“Vâcib-ül Vücud zâtında, mahiyetinde mümkine benzemediği gibi, ef’alinde de benzemiyor.”
Allah’ın zatını ancak kendisi bilir. Ama o mukaddes zatının mahlûkata benzemediğini, Kur’an haber verdiği gibi akl-ı selim de tasdik ediyor. Ayette şöyle buyruluyor:
“(O) gökleri ve yeri yaratandır. Size hem kendi (cins)inizden eşler, hem hayvanlardan (kendilerine) eşler yaptı. Sizi bu suretle (zürriyyetlendirip) üretiyor. Onun (benzeri olmak şöyle dursun) benzeri gibisi (dahi) yoktur. O, hakkıyla işiten, kemâliyle görendir.” (Şûrâ Sûresi, 11)
Allah’ın varlığı zatındandır, olması vacip, olmaması muhaldir. Allah, kadîm ve bâkidir. Sıfatları sonsuz, mutlak ve muhittir. Hiçbir şey onun misli gibi olmayacağı bunlarla rahatça anlaşılır.
Hiçbir mahlûkun varlığı zatından değildir, Allah’ın yaratmasıyla var olmuştur. Mahlûkların olmaları vacip değil mümkindir. Yani olup olmamaları eşittir. Allah’ın var etmesiyle vücuda gelirler, onun yok etmesiyle varlık sahasından çekilirler. O halde, mümkin olanlar vacip gibi olamazlar, Ona benzemezler.
Her mahlûkun evveli ve ahiri vardır; yani varlık sahasına ilk adımını attığı bir başlangıcı ve bu sahadan göçüp gideceği bir sonu vardır. Dolayısıyla, her mahlûk hâdistir (sonradan yaratılmıştır) ve fanidir. Hâdis ve fâni olanlar Kadim ve Bakinin misli olamazlar.
Keza, mahlûkların sıfatları sınırlıdır. Sınırlı sıfat sahipleri, bütün sıfatları sonsuz olana benzemezler, onun misli gibi olamazlar.
Allah’ın fiillerinin mahlûkatınkine benzememesi, sıfatlarının da benzemeyişindendir.
Bu hakikatin mahlûkat âleminde de çok örnekleri vardır. Arının zatı ipek böceğine benzemediği gibi, özellikleri ve işi de benzemez. O bal yapar, öteki ipek örer.
Denizin zatı ormana benzemediği gibi, onda yetişen balıklar da, ceylanlara, aslanlara benzemezler.
Cebrail’in zatı Güneşe benzemediği gibi, vahiy getirmesi de ışık vermeye benzemez.
Aklın zatı mideye benzemediği gibi, bir problemi çözmesi de midenin gıdaları hazmetmesine benzemez.
Hepsi mahlûk ve hepsi mümkin oldukları halde bunların zatları gibi, sıfatları ve fiilleri de birbirine benzemezse, elbette varlığı vacip, kadim ve baki, sıfatları sonsuz, mutlak ve muhit olan Allah’ın işleri ve sıfatları da, sınırlı, fani ve hâdis olan mahlûkatınkilere benzemeyecektir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü