"Ve kâinatın zîhayatları içinde en ziyade ihtiyaçlısı, Ve hadsiz fakrıyla ve acziyle beraber hadsiz maksatları ve arzuları ve nihayetsiz düşmanları..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Ve kâinatın zîhayatları içinde en ziyade ihtiyaçlısı, Ve hadsiz fakrıyla ve acziyle beraber hadsiz maksatları ve arzuları ve nihayetsiz düşmanları ve onu inciten zararlı şeyleri bulunan bir biçare zîhayatı,.."
İnsan fıtraten nihayetsiz aciz ve fakirdir.
Her insan sonsuz fakir ve sonsuz âciz yaratılmıştır. İhtiyaçları sonsuz olduğu için sonsuz fakirdir, bunların hiçbirini kendi güç ve kuvvetiyle yapamadığı cihetle de sonsuz acizdir. İnsanın aczi ve fakrı nihayetsizdir. İnsan havadan suya, denizden, aya, geceden gündüze, uyumadan uyanmaya, öldükten sonra yeniden dirilmeye kadar pek çok şeye muhtaçtır.
Ne gözümüz, ne kulağımız, ne elimiz, ne ayağımız, ne ciğerimiz, ne midemiz, hiçbiri bizim değil; hepsi Allah’ın bize birer ihsanı ve emaneti. Bedenimizi kuşatan şu varlık âleminde de ne hava, ne su, ne güneş, ne ay hiçbiri bizim değil. Hepsi Rabbimizin ihsanı ve ikramı. Bu tablo bizim sonsuz fakrımızı gösterirken, bu varlıkların hiçbirini yapmaya gücümüz yetmemesi de sonsuz aczimizi gösterir.
İşte sonsuz âciz ve fakir olan bu insanın hem bedenindeki, hem haricî âlemdeki faaliyetlerden sayılamayacak kadar çok yardımlar görmesi onun vicdanını, bu “nokta-i istinâd” ve “cihet-i istimdâd” vecheleriyle, Hâlıkına teveccüh ettirir. Vicdan yakinen bilir ki bu işler ve yardımlar insan iradesinin çok ötesindedir ve ancak Allah’ın kudret ve rahmetiyle olmaktadır. Bunun için, insan sonsuz aciz ve fakir olduğunu bilip, kudreti sonsuz ve hazineleri nihayetsiz olan Allah’a sığınmalı, O’na iltica etmeli, O’ndan medet dilemelidir. Zaten kulluğun esası ve hakikati de bundan ibarettir.
Allah, insanı ibadet ve kulluk için yaratmıştır. İnsanın her şeyin dizgininin ve terbiyesinin Allah’ın kudret elinde olduğunu anlaması ve buna tam bir acziyet ile teslim olması, ancak iman ve ibadet ile mümkündür. Bunun dışındaki hiç bir felsefî ve beşerî cereyan bunu temin edemez; tam aksine insanı gurura sevk eder, acz ve fakrını unutturur, nefsinin esiri eder, bir Firavun şekline dönüştürür.
İnsanı Allah’a yaklaştıran, O’na iltica ettiren en mühim iki esas, fıtratındaki nihayetsiz acizlik ve fakirliktir.. Nasıl bebeğin çaresiz ve zayıf hali anne ve babasını ona hizmetçi yapıyor ise, aynı şekilde insan da nihayetsiz acizliği ve fakirliği ile Allah’ın nihayetsiz kudret ve zenginliğini kendine cezb ediyor ve O’nun nazarında nazlı bir bebek gibi oluyor. İşte insan kibir ve benlik davası yerine bu acz ve fakr kanalını işletse her şey ona itaatkâr olur her şey ona ihsan edilir.
İnsanın böyle yaratılması, Allah’ın sonsuz kudretine ve rahmetine en geniş, en büyük bir ayna olması içindir. İnsanın her ihtiyacı onda bir ismin tecellisine vesile olmuş ve böylece insan bütün esmaya mazhar, en şerefli bir mahlûk olmuştur: İlme ihtiyacı olana Alîm ismini, rızka ihtiyacı olana Rezzak ismini, şifa ihtiyacı olana Şâfi ismini, hidayete ihtiyacı olana Hâdi ismini, mağfirete ihtiyacı olana Ğaffar ismini tecelli ettirmiştir
Hz. Peygamber (asm) her hususta olduğu gibi, acizliğini ve fakirliğini en iyi anlamış, fakrı ile fahretmiş, Allah’a iltica etme konusunda da bize rehber olmuştur. Dünyanın dört bir yanından gelen ganimet ve hediyeler O’nun ayaklarının altına serildiği halde, O, bunların bir zerresinden bile istifade etmedi, hepsini ashâbına dağıttı. O’nun bu tavrı, hayatı boyunca hiç değişmedi.
Evet, bir ömür boyu âhenk ve tavırlarını değiştirmeyen tek bir insan, tek bir rehber ve mukteda-bih vardır; o da hiç şüphesiz, Hz. Muhammed Mustafa’dır (asm).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü