Velayet-i kübra vehbîdir, suğra ise kesbî. Peki velayet-i kübrada hiç mi bir şey yapılmayacak? Akrebiyetin inkişafı için neler yapılmalı?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Saniyesneteyn" Yani ikinin ikincisi ifadesine mazhar olan ve Resulullah (asm)'tan sonra, ashab içerisinde Ehl-i sünnet inancına göre en yüksek makamdaki zât olan Hz. Ebu Bekir (r.a.) şöyle buyurur:

"Her gün ki imanım inkişaf etmedi, o günü zararda bilirim."

Velayet-i kübranın zirvesinde olan Hz. Ebubekir Efendimiz böyle diyorsa; herhâlde diğer sahabeler o ulûhiyet makamını hakkıyla anlamak için çokça ibadet etmişlerdir. Çokça secde etmelerinden dolayı alınlarında sikkelerin teşekkülünü ifade eden ayet-i kerime de nazara alındığında, ashabın ne derece Cenab-ı Hak'tan korktuğu, O’na yöneldiği, dua ve niyazda bulunduğu, ne kadar çok ibadet edip Rablerine yakınlaştıkları vuzuh derecesinde ortaya çıkmaktadır.

Akrebiyetin inkişafı için evvela, Kur'an'ımızı ve onun mânasını iyi bilmeli, sünnet-i seniyye ile telif edip hayatımıza aktarmanın yollarını bulmalıyız. Bir ömür boyu nefsimizle mücadele etmeli. Ayrıca sahabe hayatından tablolar okuyarak hayatımıza tatbik etme çarelerini bulmalıyız...

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

halili
Başlıktaki soruda ; akrebiyetin inkişafı olan, velayeti kübra, vehbi ise eğer içine kisb girmeyecek veya kisb girecekse vehbi olmayacak diyor. Verdiğiniz cevapta ise kisbin hat seviyede olduğu anlaşılıryor ozaman vehbilik nerde kaldı?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

Tarikat ve tasavvufta farzların yanında birde özel manevi disiplinler bulunuyor. Akrabiyet yan gelip yatma anlamına gelmiyor elbette. Akrabiyette tarikatta ki gibi özel disiplinler bulunmuyor. Zaten uzun ve meşakkatli olan da bu özel disiplinlerdir. 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
halili
O zaman bize, vehbi ve kisbi kavramlarını nasıl anlamamız gerektiğini izah edebilir misiniz? Ortada hala çözülemeyen müşkil bir durum var, bunu sizde görüyorsunuzdur.Lütfen bu konuyu anlayabileceğimiz bir şekilde bizi aydınlatır mısınız?( İyi niyetli olarak soruyorum sırf anlamak için)
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (m.ali)

Vehb; Hediye ve ikramiye anlamlarına gelmektedir. Kesb ise çalışarak ve kazanılarak elde etmek anlamlarına gelir.

Güneşin bize yakınlığını hissetmek ve güneşle sohbet etmek vehb’dir. Bizim güneşe uzaklığımız itibariyle ona yakınlaşmaya çalışmak ise kesb’dir. Birincisi kısa bir sürede gerçekleşirken, diğerine milyonlarca yıl lazım.

Vehbi İlim; Aklın başlıca iki çeşit seyri vardır: Fikir ve hads (sezgi.)
Fikir; aklın, ağır, tedrici ve zamanla kayıtlı olan düşünme seyridir. Hads ise, aklın bir lahzada sonuca ulaşmasıdır. Yani, hads, bir şeyin birden açılması, dolaysız kavrama, bir anda yakalamadır, şimşek gibi bir sür’at-i intikaldir.

Vehbi ilim de bir yönüyle hadse benzer. Mukaddes bir gaye için kendine düşen gayreti sonuna kadar kullanan bir sevgili kula, hiç hatır ve hayaline gelmeyecek manevi kapılar açılır. Bilmediği çok şeyler vehbî olarak ruhuna ilham edilir. Sahabiler, bazı özel vazifeli kullar gibi….

Mesela “ Bildiklerinizle amel ederseniz, Allah bilmediklerinizi de size ihsan eder” hadis-i şerifinde buyurulan ihsan, bazen küçük bir işaretten hemen meselenin tamamına intikal etmeye vesile olan hads veya ilham olarak tecelli eder. İlham ise şiddet-i talep ve nefsi terbiye ameliyesinden hasıl olur. Nefs-i Mülheme mertebesine çıkmak gibi…..

Bediüzzaman, kendisine ihsan edilen üstün kabiliyeti, harika zekâsı, kuvvetli hafızası, kısa süren bir tahsilde elde ettiği mükemmel ilmiyle Bediüzzaman unvanını almış, ama o bununla kalmayıp bütün manevi sermayesiyle gençliğin imanın kurtarmanın yollarını aramış, bunu kendine dert edinmiş, bu vadide Allah’ın rahmet ve inayetine sığınmış ve sonunda kendisine bu asrın bütün manevî yaralarına merhem olacak bir marifet hazinesi ihsan edilmiştir. 

Kesb ise çalışmaktır. Gayret göstermektir. Kendi kabiliyeti nispetinde ilerlemektir. Mesela sahabilik makamının evvelinde imana girmek için çalışmak ve gayret etmek şarttır. İmana geldikten ve peygamber efendimizin nazarına müşerref olduktan sonra öyle bir makam kazanır ki, bu makam kazanmakla ve kesb ile alakalı değildir. Tamamen Vehbi ve ikram nevindendir. Yani sahabe olmayan birisi onlardan bin kez daha fazla İslam’a veya ilme çalışsa onların makamına çıkamaz.

Velayetin sadece Vehbi ya da sadece kesbi olması düşünülemez. Velayetin nimet ve keramet boyutları Vehbi iken, yani Allah’ın bir lütuf ve inayeti iken, velayet yolunda insanın sarf ve azmi kesbidir, yani insanın iradesini o noktada sarf ve azm etmesi kesbidir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
halili
teşekkür ederim.. özellikle son parağraf işi çözdü.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
oğuzhangözüpek
Yine RABBİİZİN tasarrufunda olan bir mesele.Önce den söylenmiş şu cümleye açıklık getirmek AMACIYLA YAZIYORUM. ''!Elhamdülillah bir şeyhin himmetine mukabil; Sadık Nur Talebelerinin Şahsı Manevisi Milyonlar Evliya Kuvvetindedir İnşallah. Beş adet BİR alt alta eder Beş.yanyana gelse eder Onbinyüzonbir.'' Bu cümle ye ayet veya sünnet veya risalelerde yazılı bir delil istenmişti.1.sahabe efendilerimizi ve sadık amellerinden dolayı övülen müminler ,ile ilgili her ayet delildir.Dikkat edilirse,bu ayetler o gruplarda olan vasıfları sayıyor.İşte Onlardan sonra gelecek Müminlerinde böyle olmalarını istiyor.2.Resulullah Efendimiz asm Müminler Allah'ın yeryüzündeki şahitleridir buyuruyor.Allahu Tealanın şahidi olma makamının yüceliğini izaha gerek varmı.3.Emirdağ Lahikasında ve Sıkke-i Tasdiki Gaybi deki Meşhur Mektupta '' O vazifeyi uzmanın ifasını Risaleyi Nurun Şahsı Manevisinde gördüklerinden '' cümleleri yeterli olur.Bu üç delilin muhteviyatındaki insanlar elbetteki İHLASI ESAS TUTAN , Sadık,Sıratı Mustakim üzere olan ,Allahtan cc gereği gibi korkan.. Müminlerdir. Hem bu devirde İTTİFAK İLE HAREKETin kuvveti tek başına Hareketin Kuvvetinden üstün olacağını Hem Üstad ra HEM DE FITRAT söylüyor.DİN NEDİR DİYE sorulsa en kısa cevap: Din FITRATTIR olurdu herhalde. ESSELAMU ALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
halili
Verilen deliller, ancak şu soru nun delilleri olabilir. "müminlerin övgüye mazhar, üstün vasıflı olmalarının delili nedir?" Oysaki biz farklı bir cümleye delil istemiştik, ikincisi verilen delillere bakacak ta olsak bile "mümin" sıfatına en çok yakışan peygamber varisi olan zatlardır. Risalei nur okuyucusu olarak, kamil mürşitler; risalei nurun dediği gibi hem akıl hem kalp yoluyla giden, kurandan bütün letaiflerinin hissesini alan nurlu zatlardır, yani daha açıkcası bütün risalei nurlarda geçen imanın hakikatlerine vakıf olup, şeriatın hikmetini anlamış, daha fazlasına sahip olan, en küçük adaplara bile titizlikle riayet eden sonderece sünnete ittibaa üzere yaşamaya çalışan her anı zikir ile geçen azimet sahibi peygamber varisleridirler canlı sünnettirler, canlı kurandırlar, sadık risalei nur talebelerinin sahip olduğu herşeye sahip olan ve sahip olmadığı bazı şeylerede sahip olan Azimet sahibi zatlardır...köy bağlı olduğu şehirden büyük olamaz, kendisi gibi köylerle birlikte hepsi şehrin içindedir.. SELAMETLE
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
ciddeli
"Akrebiyet-i İlahiye'nin İnkişafı" Meselâ: Güneş bize yakındır; çünki ziyası, harareti ve misali âyinemizde ve elimizdedir. Fakat biz ondan uzağız. Eğer biz nuraniyet noktasında onun akrebiyetini hissetsek, âyinemizdeki misalî olan timsaline münasebetimizi anlasak, o vasıta ile onu tanısak; ziyası harareti, heyeti ne olduğunu bilsek, onun akrebiyeti bize inkişaf eder ve yakınımızda onu tanıyıp münasebetdar oluruz. Eğer biz bu'diyetimiz nokta-i nazarından ona yakınlaşmak ve tanımak istesek, pek çok seyr-i fikrîye ve sülûk-u aklîye mecbur oluruz ki; kavanin-i fenniye ile fikren semavata çıkıp semadaki güneşi tasavvur ederek, sonra mahiyetindeki ziya ve harareti ve ziyasındaki elvan-ı seb'ayı uzun uzadıya tedkikat-ı fenniye ile anladıktan sonra, birinci adamın kendi âyinesinde az bir tefekkürle elde ettiği kurbiyet-i maneviyeyi ancak elde edebiliriz. İşte şu temsil gibi, nübüvvet ve veraset-i nübüvvetteki velayet, sırr-ı akrebiyetin inkişafına bakar. Velayet-i saire ise, ekseri kurbiyet esası üzerine gider. Bir çok meratibde seyr ü sülûke mecbur olur.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
ciddeli
"Akrebiyet-i İlahiye'nin İnkişafı" Yüksek ehl-i hakikat dahi, marifet ve tasavvur değil, belki ondan çok âlî ve kıymetli olan iman ve tasdikte, iki cadde ile hareket etmişler: Biri: Kitab-ı kâinatı mütalaa ile, Âyet-ül Kübra ve Hizb-ün Nuriye ve Hülâsat-ül Hülâsa gibi âfâka bakmaktır. Diğeri: Ve en kuvvetli ve hakkalyakîn derecesinde vicdanî ve hissî, bir derece şuhudî olan hakikat-ı insaniye haritasını ve enaniyet-i beşeriye fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütalaa ile, imanın şübhesiz ve vesvesesiz mertebesine çıkmaktır ki; sırr-ı akrebiyete ve veraset-i nübüvvete bakar. Ve enfüsî tefekkür-ü imanî hakikatının bir parçası, Otuzuncu Söz'ün "ene ve enaniyet"te ve Otuzüçüncü Mektub'un Hayat Penceresinde ve İnsan Penceresinde ve bazı parçaları da sair ecza-yı Nuriyede bir derece beyan edilmiş.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
ciddeli
"Belki, bir mevhibe-i İlâhiye olan o esrar, hâlis bir niyetle ve dünyadan ve huzûzât-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir..."
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
halili
Ciddeli kardeşin son iki yorumu risale i nurdan mı acaba, risaledeyse eğer nerde olduğunu yazabiliri misiniz?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...