"Vücudun en kuvvetli mertebesi olan vücubun; ve vücudun en sebatlı derecesi olan maddeden tecerrüdün; ve vücudun zevalden en uzak tavrı olan mekândan münezzehiyetin..." cümlesini açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Vücudun en kuvvetli mertebesi olan vücubun"
Allah, Vâcib-ül Vücud’dur. Yani varlığı kendi zatındandır, ezelîdir, ebedîdir, olmaması muhaldir.
Mahlûkatın varlığı ise “mümkin” grubuna girer. Mümkinatın varlığı kendi zatından değildir, olup olmaması eşittir. Allah’ın var etmesiyle var olabilecekleri gibi, yok etmesiyle de yok olabilirler. Bütün varlıklar, varlıklarını ezelî ve ebedî olan Allah’ın yaratmasıyla elde ederler. Zira Allah’ın Zatından başka her şeyin varlığı, sonradan ve Allah’ın var etmesi olmuştur.
“Vücudun en sebatlı derecesi olan maddeden tecerrüd”
Allah’ın zatı gibi bütün isim ve sıfatları da mutlak kemaldedir; her türlü noksan sıfatlardan münezzeh ve mukaddestir. Cenab-ı Hakk’ın kemalinde asla bir değişme söz konusu değildir. Madde, mutlak kemalde olmadığı için, sürekli hareket ve terakki halindedir, bu da ancak değişim ve dönüşüm ile mümkündür. Bu yüzden, maddede sebat ve kemalden gelen sabitlik manası yoktur. Kader tarafından tayin edilen nihaî hedefe ulaşana kadar, madde sürekli hareket ve değişim içindedir.
Allah’ın Zatı mutlak kemalde olduğundan dolayı, O'nun varlığı daimîdir, hareket ve terakkiden münezzehtir.
İlâhî sıfatların hepsi ezelî, hepsi ebedî, hepsi sonsuz ve yine hepsi mutlaktır. Bunlarda, ne bir azalma, ne de artma düşünülebilir.
Hayat sıfatı ezelde ne ise ebedde de aynıdır. Bizlere hayat bahşetmesi, Allah’ın ihya (hayat verme) fiiliyledir. Bizde hayat yaratmasıyla O’nun hayatında ne bir noksanlık olur, ne de bir fazlalık.
Allah’ın bir sıfatı da ‘ilim’dir. Ne kadar varlık yaratırsa yaratsın, onlara ne kadar hikmetler, mânâlar takarsa taksın, O’nun ilim sıfatında bir değişme düşünülemez.
İlâhî sıfatlardan bir başkası, ‘irade’dir. Allah’ın iradesi de diğer sıfatları gibi mutlaktır ve küllîdir. Mutlak olmasının mânâsı, O’nun iradesini kayıtlayacak bir başka iradenin sözkonusu olmamasıdır. İlâhî iradenin küllî olması ise, sonsuz icraatlarının hepsini ‘birlikte irade etmesi’ demektir.
“Vücudun zevalden en uzak tavrı olan mekândan münezzehiyet”
Zaman ve mekân, maddenin kabı ve kılıfıdır. Madde için geçerli olan değişim ve zevale mahkûm olma, zaman ve mekân için de geçerlidir. Mekân, maddenin mahalli olmasından dolayı, madde sınıfına girer. Madde zevale mahkûm olduğuna göre, mahalli olan mekân da zevale yani; yok olmaya mahkûmdur. Allah, mekândan münezzeh olduğundan, zeval ve fena ona arız olmaz, yok olmaktan münezzehtir. Allah’ın Zatından başka her varlık yok olmaya mahkûmdur.
“Vücudun en sağlam ve tagayyürden ve ademden en mukaddes sıfatı olan vahdet”
Buradaki vahdet, terkib olmayan bir tek hakikat manasında kullanılmıştır.
Mürekkep, çok şeyden bir araya gelen, terkip edilen demektir. Terkip olan maddeler çabuk dağılır ve bozulur. Meselâ, bedenimiz elementlerden meydana geldiği için hastalıklara maruz kalır, ihtiyarlanır ve sonunda ölür. Kabre konulan bedenimiz kısa bir zaman sonra dağılır ve çürür. Yani; birçok şeyin bir araya gelmesi ile oluşan şeyler, birleştiği gibi dağılmaya da mahkûmdur. Ama ruhumuz terkip olmadığı yani basit olduğu için eskimez, ölmez ve dağılmaz.
Üstadımız, Allah’ın ezeliyet ve ebediyetini ispat sadedinde meseleyi aklımıza yaklaştırmak için bu ifadeyi kullanmıştır. Allah’ın vücut mertebesinin en sağlam ve değişmekten ve yok olmaktan mukaddes ve münezzeh olmasının sebeplerinden birisi de O’nun vahdet sahibi olmasıdır. Cenab-ı Hakk’ın zatı tektir, vahiddir.
“Bir şey zatî olsa onun zıddı ona arız olamaz.” (Mektubat)
Zatî olan kudrete acz giremediği gibi, zatî olan varlığa da yokluk giremez. Yok olmak, ancak evveli olan, yaratılan ve belli bir süre ömür süren mahlûkat âlemi için söz konusudur. Allah, Vahiddir, Ehaddir, varlığı zatîdir. Tegayyürden ve ademden münezzeh ve mukaddestir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü