"Yanımda ya hakikaten veya hayalen hazır edip beraber dergâh-ı İlâhîye el açıp dua ederek … rapt-ı kalb etmektir." İzah eder misiniz; mesleğimize uygun mu, Üstad yapmış mıdır?
Değerli Kardeşimiz;
"Hakikaten hazır etmek" nuraniyet sırrı ile onlar ile bizzat irtibat kurabilmek manasına gelirken, "hayalen hazır etmek" ise, onları zihinde tasavvur etmek demektir. Malumdur ki, ruhun derece-i hayat mertebesine ulaşan veli zatlar için zaman ve mekân kaydı yoktur. Onlar aynı anda birçok insanlarla görüşüp irtibat kurabilirler. Tabiî bu durum ruhu nuraniyet kazanmış veli zatlar için geçerlidir. Nuraniyet kazanmak kapısı ise herkese açıktır, lakin herkesin bu makama ulaşması zordur.
Risale-i Nur'da bu inceliğe şu şekilde işaret edilmektedir:
"Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz âhirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz. Kâinatın kuvveti toplansa bizi yüksek üstad Said Nursî'den ve Risale-i Nur'dan ve bizi bizden ayıramazlar. Zira biz Kur'ân'a hizmet ediyoruz ve edeceğiz. Âhiret hakikatine inandığımız için, mânevî olan bu sevgi ve tesanüdümüzü elbette hiçbir kuvvet sökemeyecektir. Çünkü bütün Müslümanlar saadet-i ebediye makarrında toplanacaklardır."(1)
"Evet, Nur talebeleri ağır ceza mahkemelerinde demişler ki: 'Bizi Üstadımız Bediüzzaman'dan ve Risale-i Nur'dan ve bizi bizden ayıracak hiçbir beşerî kuvvet yoktur.' Evet, o münafıkların atomları dahi bu hususta âcizdir. Farz-ı muhal yapabilseler, hattâ cesedimizi öldürseler de ruhumuz selâmet ve saadetle ebediyete gidecektir. Hem Üstadımızın Mektubat mecmuasında dediği gibi deriz: 'Birimiz dünyada, birimiz âhirette, birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz şimalde, birimiz cenupta olsak, biz yine birbirimizle beraberiz.'"(2)
"Rabt-ı kalb", kelime olarak kalbî münasebet, kalbin diğer kalplerle olan irtibat ve alakası manasına geliyor. Kısaca kalb birlikteliği de diyebiliriz.
Mü’minler iman ve itikad birliği noktasından diğer mü’min kardeşleri ile kalbî bir alaka içindedirler. Hatta birisi doğuda birisi batıda, birisi kabirde birisi dünyada da olsa bu kalbî alaka ve irtibata bir zarar vermiyor. Üstadımızın şu ifadesi bu hususu çok güzel bir şekilde izah etmektedir:
"Bizim gibi hakikat ve âhiret kardeşlerin, ihtilâf-ı zaman ve mekân, sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mâni teşkil etmez. Biri şarkta, biri garpta, biri mazide, biri müstakbelde, biri dünyada, biri âhirette olsa da, beraber sayılabilirler ve sohbet edebilirler. Hususan birtek maksat için birtek vazifede bulunanlar, birbirinin aynı hükmündedirler. Sizi her sabah yanımda tasavvur edip, kazancımın bir kısmını, bir sülüsünü -Allah kabul etsin- size veriyorum. Duada, Abdülmecid ve Abdurrahman ile berabersiniz. İnşaallah her vakit hissenizi alırsınız."(3)
Kalbin ve ruhun hayat dereceleri maddî hayatın kayıtlarından azade olduğu için, zaman ve mekân mefhumuna ait kesif kaideler burada her zaman geçerli olamaz. Bu yüzden Allah dostları için geçmiş, gelecek, dünya, ukba, uzak, yakın gibi kayıtlar işlemez. Onlar bu kayıtlardan azade olarak bir zaman bir mekânda gibi sohbet edip hasbihal edebilirler.
Bir veli istikbaldeki şakirdi ile manevî âlemde sohbet edebilir. Zira ortada beden olmasa bile insanı insan yapan ruh vardır ve daimîdir. Hatta avam insanlar bile rüya vasıtası ile geçmiş ve geleceğe gidip sohbet edebiliyorlar. Çok insanlar istikbali, rüya vasıtası ile görüyorlar. Demek istikbal cansız değil, hay ve diridir.
Aynı şekilde Risale-i Nur mesleğine sadakat ve sebat ile dâhil olmuş Nur talebelerinin farklı mekânlarda ve farklı zaman dilimlerinde olması onların kardeşliğine ve manevî münasebetine mâni’ değildir. Birisi batıda, birisi doğuda, birisi dünyada, birisi de ahirette olsa, aralarındaki manevî irtibat asla kopmaz ve bozulmaz. Samimi ihlas ve kardeşlik hissi Nur talebelerinin önündeki bu mânileri yerle bir edip, adeta bir mekânda ve aynı zaman diliminde gibi yapıyor.
Diğer bir mâna olarak Risale-i Nurları okuyan birisi aynı marifet suyu içip, aynı şevki ve aynı fikri yaşadığı için, diğer kardeşinin nasıl bir ruh halinde olduğunu iyi anlar ve onunla kuvvetli bir münasebet kurar. Bir cihetle, iki beden tek ruh gibi oluyorlar. Zaten bir maksad için hareket edenler birbirinin aynı hükmündedirler, mülahazasınca, bütün Nur talebelerinin hissiyat ve ruhiyatı aynı minval üzeredir.
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, On Dördüncü Şua.
(2) bk. Tarihçe-i Hayat, Isparta Hayatı.
(3) bk. Mektubat, Yirmi Üçüncü Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar