"Yoksa, hiçbir sebebin hakikî tesiri ve icada hiç kàbiliyeti olmadığını, her şeyde tevhid sikkeleri kat’î gösterdiğini..." cin çarpmasını nasıl anlayacağız, birçok insana eziyet veriyorlar?
Değerli Kardeşimiz;
"Evet, bazen serseri ve gizli, muzır bir adamın bir saraya ateş atmaya çalışması yüzünden, yüzer adamın yapması gibi, yüzer adamın muhafazasıyla ve bazen devlete ve padişaha iltica ile o sarayın vücudu devam edebilir. Çünkü, onun vücudu, bütün şeraitin ve erkânın ve esbâbın vücuduyla olabilir. Fakat onun ademi ve harap olması, bir tek şartın ademiyle vâki ve bir serserinin bir kibritiyle yanıp mahvolduğu gibi, ins ve cin şeytanları az bir fiil ile büyük tahribat ve dehşetli mânevî yangınlar yaparlar."
"Evet, bütün fenalıklar ve günahlar ve şerlerin mayası ve esasları ademdir, tahriptir. Sureten vücudun altında, adem ve bozmak saklıdır."
"İşte cinnî ve insî şeytanlar ve şerirler bu noktaya istinaden, gayet zayıf bir kuvvetle hadsiz bir kuvvete karşı dayanıp, ehl-i hak ve hakikatı Cenâb-ı Hakkın dergâhına ilticaya ve kaçmaya her vakit mecbur ettiğinden, Kur’ân, onları himaye için büyük tahşidat yapar. Doksan dokuz esmâ-i İlâhiyeyi onların ellerine verir. O düşmanlara karşı sebat etmelerine çok şiddetli emirler verir."(1)
İnsan olsun, melek olsun, cinler olsun Allah’tan başka hiç kimse fiillerinin yaratıcısı değildir. Müessir-i hakiki Allah’tır. Ayrıca Kur'an ve sünnet açısından da kul kendi fiilinin yaratıcısı değildir. Bu kesin olarak âyet ve hadislerce reddedilmiştir.
Bir fiili yaratmak için o fiilin lazımı olan bütün sebepleri de yaratmak gerekir. Bir kolun kaldırılıp indirilmesi gibi basit hareketin bile, fennin beyanı ile milyonlarca hücre, kas, kan gibi organ ve âzaların mükemmel bir ahenk içinde çalışması gerekiyor. İnsanın "Kolumu ben kaldırdım, ben indirdim" diyebilmesi için, bütün o hücre, kan ve kaslara hükmetmesi ve ilminin içinde olması gerekir. Hâlbuki insanın bunlardan haberi bile yok. İlmin ve kudretin dairesinde olmayan işlere nasıl sahip çıkılabilir.
Cenab-ı Hak kâinatta en basit bir işi dahi bir bütün olarak yaratmıştır. Yani basit bir işin olabilmesi için bütün sebeplerin ve kâinat çarklarının işlemesi ve beraber hareket etmesi lazımdır. Mesela, abdest alacağın suyun teşekkülü bütün kâinatın bir neticesidir. Öyle ise bir amelimize sahip olmamız için bütün sebeplerin ve kâinatın dizgini elimizde olması gerekir. Ancak o zaman o amel bizim olabilir, yoksa gerisi safsatadan başka bir şey değildir.
Allah bu hikmet dünyasında eşyanın vücuda gelmesini bir takım sebeplere bağlamıştır. Bütün sebepler birer perdedir; o adi ve basit sebeplerden meydana gelen eşya ise harikadır. Bu kadar harika, san’atlı ve hikmetli eserler elbette ki; “şuursuz sebeplerin, kör tesadüfün ve sağır tabiatın” işi olamaz. Sebepleri de onlardan meydana gelen mükemmel neticeleri de yaratan Allah’tır.
Toprak, hava, su ve güneş eşyanın vücuda gelmesinde birer sebeptirler. Birinin olmaması durumunda istenen maksat hâsıl olmaz. Ama o harika neticeler sebeplere verilemez. Küçük bir ceviz için koca bir ağacı vesile eden Allah, on kilo karpuz için ince bir dalı sebep kılmıştır. İkramları sonsuz olan Yüce Allah ağaçları birer meyve fabrikası yapmıştır.
Aynı şekilde doktorlar da birer vesiledir, şifayı veren Allah’tır. Zira her hayır Allah'tandır.
Hastalıklar da kazalar da birer sebeptir. Azrail vesile, tasarruf sahibi ise Cenab-ı Hak’tır. “Esbab bir perdedir, iş gören kudret-i Samedaniyedir.” Ölüm meleği, ruhları Allah’ın verdiği kuvvetle ve O’nun emriyle alır.
Bu açıdan bakılacak olursa, cinler de kendilerine izafe edilen işlerin yaratıcısı ve sahibi değildir. Tesir Allah’tandır, cinnî ve insî şeytanlar sadece birer sebep ve bahanedirler. Cinlerin ve şeytanların şerdeki rolü bir kesb-i iradedir, ondan sonrasını yaratan ve tanzim eden Allah’tır.
(1) bk. Şualar, On Birinci Şua, On Birinci Mes'ele.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü