"Zindan-ı atâlete düştüğümüzün sebebi nedir?" bölümünü özetler misiniz?
- Bu sebeplerin sıralamasındaki hikmeti açıklar mısınız?
- Sanki bazılarının yer değiştirmesi lazım gibi geliyor?
Değerli Kardeşimiz;
"Zindan-ı atalet", yani tembelliğin ve perişanlığın karanlığına ve hapsine düşme konusu her yer, şahıs, zaman ve meslek itibariyle geçerli olup, cevapları ilaç gibi tesirli ve faydalıdır.
Herhangi bir iş, hizmet, sanat, idare vs. gibi hayatlar; genel anlamda mücadele ve hareket ister. Mücadele ve hareketin olabilmesi için, insanda şevkin olması ve devam etmesi icap eder. Ayrıca himmet dediğimiz gaye ve hedefin belirlenmesi de lazımdır.
İşte böyle bir gayeye kavuşmak için, şevke binerek mücadele hayatına giren bir insanı, evvela yeis dediğimiz en şiddetli düşman ve hasım karşılar. Bu hasıma karşı insanın hareketinde, şevkinde ve hedefinde sapma olmaması için, Allah’tan ümidini kesmeden ve ona dayanarak, hasmının ümitsizlik belasından kurtulmalıdır. Yeis hastalığına en iyi, ilaç İlahi rahmete sığınmak ve itimat etmektir.
Hasım olan nefis ve şeytan, yeisle hizmet hayatını öldüremediği o insana, üstünlük fikrinin empoze ederek mağlup etmeye çalışır. Yani "kendin için çalış ve kendini merci kabul ettir, ön planda ol" demeye başlar. Bu hastalığa karşı hizmet erbabı, sadece Allah için çalışırım ve rekabet hissini terk ederim diyerek, düşmanın bu vartasından kurtulur.
Bu defa düşman, hedefe kavuşmada acele etmesini telkin eder. Çünkü acele ile neticeler elde edilmez, edilse de ham olur, fayda vermez. Bu hileye karşı muhatap sabırlı olmayı, sabırda yarışmayı ve sebat etmeyi esas alır ve şiar kabul ederek, hileyi atlatır.
Daha sonra o manevi düşman, insanın himmetini ve arzularını darmadağın eden, şahsi tasavvurat ve kendi fikrine güvenme hastalığını bulaştırmak ister. Muhatap ise bu hastalığa karşı “İnsanların en hayırlısı onlara faydası dokunandır ve onlara faydalı olacak şekilde hareket edendir.” hakikatiyle mukabele eder.
Dava adamının hizmet hayatına mani olmayan o dessas düşman, başkasının tembelliklerini ve keyifli yaşamlarını nazara vererek, muhatabını onlar gibi olmaya teşvik eder. Ehl-i hizmet de bu teşvike mukabil, ancak Allah’a tevekkül ederek ve ondan başkasına güvenmeden yürümeyi hedefler.
Bu defa o hasım, muhatabının aczini, zaafını nazara vererek, diğer insanları da aynı hastalıklarla alude gösterip, işlerin birbirlerine havale edilmesi hususuyla darbe vurup, hedefinden saptırmak ister. Bu darbeye karşı hizmet erbabı ise, başkalarının dalaleti, yanlışlığı ve acizliği, bizlerin gayretini, cehtini ve hidayetini engellememeli der, o darbeden kurtulur.
Sonra o dinsiz düşman, sonuçtaki muvaffakiyetsizlik ve mağlubiyeti nazara vererek, himmetten ve hizmetten vazgeçirmek ister. Yani boşa giden çalışmaları misal göstererek, muhatabını kırmak ister. Muhatap ise, insanın emr olunduğu gibi vazife ifa etmesini, efendiden fazla efendilik taslamamasını düşünür, yoluna devam eder. Yani "Ben Allah’tan ücretimi; vazifemi ifa edip, tebligatım için alırım." der. Neticeyi Allah’ın muradına bırakır, Allah ile pazarlık yapmaz.
Buradan da netice alamayan o dessas düşman, rahata meyil ettirmek ile o dava adamını basitleştirir. Bu rahata meyil, muhataba sihirli cellat gibidir veya zehirli bala benzer. Buna karşı dava adamı, çalışmayı, hem fıtratın esası, hem de Kur'an’ın önemli bir talimatı olarak alır, kabul eder, faaliyetini devam ettirir.
Netice olarak; düşmanımız olan şeytanın ve nefsin hilelerinden, yukarıdaki hakikatlere itibar edersek, inşallah kurtulma ihtimalimiz çok yüksektir.
Hastalıklar sırası ile ferdi ve kamusal ümitsizlik, üstün gelme meyli, acelecilik, bencillik, başkaların gevşeklik göstermesinden doğan güven kaybı, işi birbirine havale etme hastalığı, düşmanın gücünden ve ağırlığından dolayı gayretin körelmesi, rahat ve konfor düşkünlüğünden gayretin bitmesi ve tükenmesi...
Bu manevi hastalıkların hepsi müstakil olup, ayrı bir tedavi istiyorlar. Birisinin tedavisi ile diğerleri şifa bulmuyor, hepsine ayrıca manevi reçete sunmak gerekiyor ki; Üstad Hazretleri hepsine ayrıca tek tek reçete sunmuş.
Ayrıca yukarıdaki sıralamada herhangi bir uyumsuzluk biz göremiyoruz.
Toplumsal ümitsizlik ile bireysel özgüvensizlik farklı şeylerdir. Birisi sağlam olsa, diğeri insanı yine tesiri altına alabilir. En tehlikelisi olan toplumsal ümitsizliktir; zira insan şahsi olarak ne kadar sağlam da olsa, etrafı hastalıklı olunca başarı şansı kalmıyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar