"Rüya hacda sükût etti. Çünkü haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazap ve kahrı celb etti. Cezası da keffâretü’z-zünub değil, kessâretü’z-zünub oldu." Rüyanın zeylini özetler misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Rüyanın Zeyli"
"Rüya hacda sükût etti. Çünkü, haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazap ve kahrı celb etti."(1)
Rüyada meclisin sorusuna verilen cevapta Üstad, İslam’ın namaz, oruç ve zekat gibi terk edilen ibadetleri; bazı musibetler vasıtası ile ümmetin günahlarına kefaret olup affına sebebiyet verdi diyor. Ama aynı kefaret ve af, hac ibadetinin terki için vuku bulmadı.
Üstad meclise karşı hac hususunda cevap veremiyor, sükut ediyor. Haccın en önemli hikmet ve siyaseti; muhtelif kavimlerin bir araya gelip, orada kardeşlik bağlarının kuvvetlenmesidir. İşte ümmet bu ibadeti terk etmek ile, bu önemli hikmet ve siyaseti de terk ettiği için, ceza olarak ümmet manasından uzaklaşıp, güç ve birliğini yitirmiş ve zalim Avrupa devletlerine yem olmuştur.
"Cezası da keffâretü'z-zünub değil, kessâretü'z-zünub oldu. Haccın bahusus taarrüfle tevhid-i efkârı, teavünle teşrik-i mesaiyi tazammun eden içindeki siyaset-i âliye-i İslâmiye ve maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslâmı, İslâm aleyhinde istihdama zemin ihzar etti."(2)
Cezası günahlara kefaret değil, günahların artmasına sebep oldu. Hakikaten İslam ümmeti en şiddetli tokadı hac ibadetinin terkinde gördü. Dinimizde cemiyetin ve toplumun hukuku, şahsi hukuk ve kemalattan önemlidir. Üstad, ‘Cemiyeti ve toplumu ilgilendiren vazifeler ve ibadetler, velev sünnet kabilinden dahi olsa, şahsi kemalattan ve vazifelerden daha ehemmiyetlidir.’ ifadesiyle bu meseleyi en güzel şekilde nazara vermiştir.
Hac ibadeti, diğer ibadetlere nispeten daha külli bir vazife ve ibadet olmasının yanında İslam aleminin birlik ve beraberliğine, kalplerin kaynaşmasına, ittihadın tesisine vesile olmakta, ayrıca bütün dünyadan gelen yetkili kişiler arasında istişarelere zemin hazırlamakta, dünya çapında bir kongre hüviyeti kazanmaktadır.
Namazı terk eden bir insan, Allah’a karşı şahsi bir mesuliyet altına girer. Fakat ezan gibi veya cenaze namazı gibi şeaire taalluk eden ibadetler ve vazifeler, farz mertebesinde olmasa dahi terk edilirse mesuliyet, şahısla ilgili kalmaz, o toplum ve o cemiyet tamamen günaha girmiş olur. Bu günah külli ve umumi olduğundan, terk edilen şahsi farzların mesuliyetinden daha ağırdır.
Hac ise:
o İslam’ın şartı ve farz bir vazife
o Külli bir ubudiyet
o Külli fazilet
o Külli bir makbuliyet
o İçtimai, ahlaki ve umumi bir kongre,
o Ehl-i İslam mabeyninde birlik ve beraberlik, uhuvvet ve tesanüd, muarefe muavenet olduğundan diğer ibadetlere göre daha çok önem arz etmektedir.
Ve akibet.......
"İşte Hint, düşman zannederek, hâlbuki pederini öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor. İşte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardım ettiği şahıs, bîçare valideleri olduğunu, 'Ba’de harabi’l-Basra' anlıyor. Ayak ucunda ağlıyorlar. İşte Arap, yanlışlıkla kahraman kardeşini öldürüp, hayretinden ağlamayı da bilmiyor. İşte Afrika, biraderini tanımayarak öldürdü, şimdi vâveylâ ediyor."(3)
Üstadımız bu paragrafta Osmanlı’ya yeterince yardım etmeyen, hatta bazen ihanette bulunanların nasıl tokada maruz kaldıklarını anlatıyor.
Osmanlı varken Avrupa devletleri dünyayı özellikle de zengin enerji kaynaklarına sahip olan İslam coğrafyasını istedikleri gibi sömüremiyordu. Ama Osmanlı yıkılınca bu muhteris canavarlar dünyayı sömürmeye başladılar.
Hindistan İngilizlerin sömürgesi haline geldi. Türki kavimler Rusya’nın esaretine girdiler. Araplar İngiliz, Fransa, İtalya, Amerika gibi ülkelerin uydusu haline geldiler, Afrika dersen içler acısı...
"İşte âlem-i İslâm, bayraktar oğlunu gafletle bilmeyerek öldürmesine yardım etti, valide gibi saçlarını çekip âh ü fîzar ediyor. Milyonlarla ehl-i İslâm, hayr-ı mahz olan sefer-i hacca şedd-i rahl etmek yerine, şerr-i mahz olan düşman bayrağı altında dünyada uzun seyahatlar ettirildi. Fa’tebirû."(4)
Osmanlı İslam aleminin birliğinin çatısı, imamesi ve simgesi idi. Müslümanlar bu sayede ibadetlerini özgürce, kolayca ve huzurlu bir şekilde yapabiliyordu. Osmanlı sayesinde Müslüman birisi dünyanın bir ucundan çıkıp Haccını yapmaya huzur ve kolaylık ile gelebiliyordu. “Milyonlarla ehl-i İslâm, hayr-ı mahz olan sefer-i hacca şedd-i rahl etmek” cümlesi buna işaret ediyor.
Ne zaman Osmanlı yıkıldı, o zaman İslam alemi dağıldı, başsız ve korunaksız kaldı. Batının sömürgeci ülkeleri İslam topraklarını sömürgesi altına aldı. Dolayısı ile Müslümanların ibadetlerini özgürce, kolayca ve huzurlu bir şekilde yapması hayal oldu. Bir Müslümanın hac yapabilmesi sömürgeci İngiltere’nin iznine tabi oldu. Rusyada bütün müslüman milletler acılar içerisinde yurtlarından kovulup uzun diyarlara gönderildi. “Şerr-i mahz olan düşman bayrağı altında dünyada uzun seyahatler ettirildi.” cümlesi de bu gib inceliğe işaret ediyor.
Hintli bir Müslüman hacca gidebilmek için önce Hindistan’a hükmeden İngiliz valisinden izin alacak, sonrada Hicaz bölgesine hakim olan İngiliz valisinin onayını bekleyecek. Bu Müslümanlar için de acı ve vahim bir durumdur.
Dipnotlar:
(1) bk. Sünuhat, Rüyanın Zeyli.
(2) bk. age.
(3) bk. age.
(4) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar