"Âfakî" ve "Enfüsî" Tefekkür ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Âfak ve enfüs, birbirine mukabil olarak kullanılan iki kelimedir. Âfak, insanın dışındaki âlemi, enfüs ise insanın kendisini ifade eder. Bu iki kelime şu ayetten alınmıştır:

“Ayetlerimizi onlara âfakta ve enfüste (kendi nefislerinde) göstereceğiz...”(Fussılet, 41/53).

Tefekkür ise, herhangi bir mesele hakkında derin düşünme, zihni yorma ve işin şuuruna varma demektir.

Tefekkür başlıca iki sahada gerçekleşir: Nefis ve âfak. Bir başka ifadeyle, insanın kendi zâtı ve haricî âlem. Birincisine enfüsî, diğerine âfakî tefekkür denilir.

"Enfüsî", nefse ait demektir ve "enfüsî tefekkür", insanın öncelikle kendi varlığı üzerinde kafa yormasıdır. Buradaki nefis kelimesi, ruhla bedeni birlikte ifade eder ve zât mânâsına gelir.

Buna göre, enfüsî tefekkürün iki ayrı sahası vardır: Birisi ruh, diğeri ise beden.

Afakî tefekkürde ise bedenimizi kuşatan hava tabakasından yıldızlara ve ötelerine kadar bütün kâinatın düşünülmesi, tefekkür edilmesi söz konusudur.

İnsanın, önce evinden çıkıp sonra çarşıları, pazarları dolaşması gibi, tefekküre de nefsinden başlaması, sonra dış âlemi dolaşması en doğrusudur.

Bu noktada Üstad Bediüzzaman’ın çok mühim bir tavsiyesi var: “Nefsî tefekkürün tafsilatlı, afakî tefekkürün ise icmalî” yapılması. (Mesnevî-i Nuriye).

Biz de, kâinat da Allah’ın sanatıyız. Sani’in varlığını ve birliğini biz de gösteririz, kâinat da.

Bunlarda birincisine enfüsî, ikincisine ise afakî deniliyor. İnsan enfüsî tefekkürle, yani kendi nefsini iyi düşünmek ve değerlendirmekle birçok marifet dersi alabilir. Enfüsî tefekkür denilince, hem ruh âlemimizi, hem de bedenimizi birlikte düşünmek gerekir. Bunun dışındakiler, yani topraktan, sudan, Güneş’e, Ay’a, yıldızlara kadar yapacağımız tefekkürler ise afakî tefekkürdür.

Her hücremizin, her duygumuzun faydasını inceden inceye araştırabiliriz, ama aynı şeyi hariç âlemde yapmamız yanlış olur. Çünkü haricimizdeki her şeyi nefsimiz gibi net olarak bilemeyiz. Burada özet bilgi yeterlidir.

Elbette ki, kâinat kitabının belli bir sayfasını inceleyen ilim adamları, o sahayı incelikleriyle kavramaya, anlamaya çalışabilirler. Ancak, onlar da başka ilim dallarında, yine “icmalî tefekküre” mecbur kalırlar.

“Lâkin nefsinde, bâtınında, hususî ahvalinde tefekkür ettiğin zaman derinden derine tafsilat ile tedkikat yap. Fakat âfâkî, hâricî, umumî ahvâlâta teemmül ettiğin vakit sathî, icmalî düşün, tafsilâta geçme.” (Mesnevi-i Nuriye)

İnsan kendi organlarını, ruh dünyasını ve özel hallerini bütün tafsilatıyla düşünebilir. Meselâ, hangi organının ne gibi faydalar taşıdığını, kendisi için ne büyük bir nimet olduğunu tafsilatla düşündüğü gibi, aklının, hafızasının, hayalinin, görme, işitme, irade etme gibi sıfatlarının ne kadar büyük birer nimet olduğu üzerinde de derinlemesine kafa yorabilir. Bu gibi düşünceler onun hayretini artırır, şükrünü ziyadeleştirir.

Öte yandan insan kendi hususi hallerini de bütün yönleriyle ele alıp, üzerinde kafa yorabilir. Hangi huyunun ıslaha muhtaç olduğunu, takva noktasında ne derece duyarlı bulunduğunu, ilim ve irfan konusundaki eksikliklerini bunlar gibi onu yakından ilgilendiren konularda en ince teferruata kadar inebilir. Bütün yönleriyle geniş ve derin bir nefis muhasebesi yapabilir.

Ancak, gerek dış âlemdeki varlıkları, gerek umumî hadiseleri düşündüğünde ölçü tamamen değişir. Bunlarda “sathî, icmalî düşünüp, tafsilâta geçmemek” esastır. Şöyle ki;

Biz güneşin hikmetini, gözümüzün faydası kadar net biliriz, ama semada parlayan herhangi bir yıldızın yaratılış hikmetini aynı kesinlikle bilemeyiz. Şu var ki, semadaki bütün yıldızların hikmetlerini tafsilatıyla bilemesek de icmalî olarak biliriz ki bu kâinat İlâhî bir saraydır. Biz de o Sultan-ı Kâinatın misafirleriyiz. Bu misafirhanemizin; “Tavanı, tebessüm eden yıldızlarla tenvir edilmiş gökyüzüdür. Tabanı ise, şarktan garba, gûnâgûn çiçeklerle süslendirilmiş yeryüzüdür.” (On Birinci Söz)

Astronomi bilginleri bu konuda bir derece tafsilata girebilirler. Onların da güçleri bir noktaya kadardır.

Her bir insanın şu kâinat kitabının bütün konularında ihtisas sahibi olması mümkün değildir. Ama icmali olarak herkes bütün bilim dallarını bir derece tefekkür edebilir.

Bu icmalî manalar bizi tefekküre, şükre, hayrete, muhabbete sevk etmek için yeterlidir. Konunun tafsilatına girildiğinde insan aklı her mahlûkun ve her hadisenin bütün hikmetlerini kavrayamadığı için çok yanlış düşüncelere sapılabilir. İnsan o sınırlı aklına fazla güvenmekle bazı varlıkları gereksiz görür, bazı hadiselerin altıdaki rahmeti kavrayamaz. Enaniyetini esas alarak yaptığı yanlış açıklamalar yahut ettiği itirazlar onun manevî çöküşüne yol açabilir.

- "Tefekkür" ne demektir?

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
A
Okunma sayısı : 20.102
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...