"Bu uzaklık, arzın semavattan evvel halk edildiğine göre zâtîdir, aksi halde rütebî ve tefekkürîdir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Demek burada arz ile semavat arasında bir uzaklık vardır. Bu uzaklık, arzın semavattan evvel halk edildiğine göre zâtîdir, aksi halde rütebî ve tefekkürîdir. Yani semavatın hilkati birinci ise de, tefekkürce rütbesi ikincidir; arzın hilkati ikinci ise de, tefekkürü birincidir. Yani, evvelâ arzın tefekkürü, sonra semavatın tefekkürü lâzımdır."(1)
Buradaki uzaklık ve yakınlık insana göredir ve tefekkür açısındandır. Yani sema dünyaya göre insana çok uzaktır, bu yüzden insan ilk önce dünyayı tefekkür eder, sonra semaya intikal eder.
“Lâkin nefsinde, bâtınında, hususî ahvalinde tefekkür ettiğin zaman derinden derine tafsilat ile tedkikat yap. Fakat âfâkî, hâricî, umumî ahvâlâta teemmül ettiğin vakit sathî, icmalî düşün, tafsilâta geçme.” (Mesnevi-i Nuriye)
İnsan kendi organlarını, ruh dünyasını ve hususi hallerini bütün tafsilatıyla düşünebilir. Meselâ, hangi organının ne gibi faydalar taşıdığını, kendisi için ne büyük bir nimet olduğunu tafsilatla düşündüğü gibi, aklının, hafızasının, hayalinin, görme, işitme, irade etme gibi sıfatlarının ne kadar büyük birer nimet olduğu üzerinde de derinlemesine kafa yorabilir. Bu gibi düşünceler onun hayretini artırır, şükrünü ziyadeleştirir. Ancak dış âlemdeki varlıkları, sema âlemini “sathî, icmalî düşünüp, tafsilâta geçmemek” lazımdır.
Biz güneşin hikmetini, gözümüzün faydası kadar net biliriz, ama semada parlayan herhangi bir yıldızın yaratılış hikmetini aynı kesinlikle bilemeyiz. Şu var ki, semadaki bütün yıldızların hikmetlerini tafsilatıyla bilemesek de icmalî olarak biliriz ki, bu kâinat İlâhî bir saraydır; biz de o Sultan-ı Kâinatın misafirleriyiz. Bu misafirhanemizin; “Tavanı, tebessüm eden yıldızlarla tenvir edilmiş gökyüzüdür. Tabanı ise, şarktan garba, gûnâgûn çiçeklerle süslendirilmiş yeryüzüdür.” (On Birinci Söz)
Bu hakikate binaen, Kur’an-ı Kerim’de kâinat hakkında icmalî bilgiler verilmiş, fennî tafsilata girilmemiştir.
“Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takvâ mertebesine vâsıl olasınız. Ve yine Rabbinize ibadet ediniz ki, arzı size döşek, semayı binanıza dam yapmış ve semâdan suları indirmiş ki, sizlere rızık olmak üzere yerden meyve ve sair gıdaları çıkartsın. ...” (Bakara Suresi, 21,22)
Bu icmalî manalar bizi tefekküre, şükre, hayrete, muhabbete sevk etmek için kâfidir. Konunun tafsilatına girildiğinde insan aklı her mahlûkun ve her hâdisenin bütün hikmetlerini kavrayamadığı için çok yanlış düşüncelere sapılabilir.
Ama yaratılma hususunda sema, dünyadan önce gelir. Semanın yaratılma açısından önce geldiğini şu ayet ifade etmektedir:
"Yeryüzünde ne varsa sizin için O yarattı. Bundan başka semaya da iradesini yöneltti ve gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti. O her şeyi hakkıyla bilendir."(Bakara, 2/29)
Dünyanın tefekkür açısından birinci sırada olmasına işaret eden ayet de şu şekildedir:
"Sonra da yeri yayıp döşedi." (Nâziât, 79/30)
(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Sûresi 29. Âyet Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü