"Aklî şeylerden fazla, temsillerle hayalî şeyleri kabule, hayal daha yakındır. Ve keza, akla muhalif olan ve hem gayr-ı melûf bulunan bir şeyin..." Risalelerde niçin temsil ve hikâyeler çok?
Değerli Kardeşimiz;
"Kur’ân-ı Kerim, evvelâ münafıkların hallerini, saniyen cinayetlerini sarahaten kaydettiği gibi, muamelelerinin kötülüğünü akla kabul ettirdikten sonra, hayale, vehme, hisse de gösterip onlara da kabul ettirilmesini bu temsille temin etmiştir. Evet aklî şeylerden fazla, temsillerle hayalî şeyleri kabule, hayal daha yakındır. Ve keza, akla muhalif olan ve hem gayr-ı melûf bulunan bir şeyin me’nus bir şekilde gösterilmesiyle hayal çabuk kabul eder. Ve keza, gaip bir şeyi hazır göstermekle, akıl ile his arasında mutabakat hasıl olur, his de kabul eder." (İşaratü'l-İ'caz, Bakara Sûresi, 17-20.Âyetin tefsiri)
Üstad Hazretlerinin Risale-i Nur'larda temsil ve hikâye ve usulünü çokça kullanmasının en büyük gayesi, anlaşılması zor olan derin hakikatleri, dağınık meseleleri akla yaklaştırmak ve idrakini kolaylaştırmaktır. Zira insanların büyük bir kısmı bu derin meseleleri anlamaktan uzaktır. Bu sebeple derin ve dağınık hakikatleri temsil ve hikâye yolu ile akla yaklaştırmak bir ihtiyaçtır.
Kur’ân-ı Kerim'de, birçok hakikat temsillerle, darb-ı mesellerle harika bir şekilde ifade edilmektedir. Kur'an-ı Kerim'de derin ve ince hakikatleri teşbih ve temsil dürbünü ile akla yaklaştırmak, mühim bir ifade tarzıdır. Kur'an-ı Kerim, muhatap kitlesinin ekserisi avam olmasından dolayı teşbih ve temsili sık sık kullanıyor.
Bunun en açık misali, yeniden dirilmeye akıl erdiremeyen o zamanın müşriklerine ve onların şahsında bütün bir insanlık âlemine yapılan şu hitaptır:
“Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O her şeye hakkıyla Kâdirdir.” (Rum Suresi, 30/50)
Kur’an ve hadislerde geçen hikâye ve temsiller, asıl maksada götüren ipuçlarıdır. Temsil ve hikâyelerin asıl gayesi anlaşılması zor olan derin hakikatleri ve ince meseleleri akla yaklaştırmak ve anlaşılmasını kolaylaştırmaktır. Zira Kur’an’ın muhatab kitlesinin ekserisi avam insanlardır. Hal böyle olunca, Kur’an avam insanların fehmine göre, onların fikir ve hissiyatlarını okşayan temsil ve hikâyeler ile tenezzül ediyor, misaller getiriyor.
Kur’ân-ı Kerim'in bu asrın fehmine bir dersi olan Risale-i Nur Külliyatı'nda da temsilin ehemmiyetli bir yeri vardır. Çok uzak, ince ve derin hakikatler temsil yoluyla akıllara takrib edilmiş, red ve inkâr yolu kapatılmıştır. Kur’an’ın ve onun bir manevî tefsiri olan Risale-i Nurların kesretle temsil ve hikâye metoduna başvurması, bu sebepledir. Temsil bu hakikatleri anlamakta güzel bir usul ve hakikatli bir vasıtadır.
“Kur’ân'ın bir mucize-i maneviyesi” olan Risale-i Nur, hakikatleri o kadar mükemmel izah ve ispat etmiştir ki, bütün batıl fikirleri ve muhalif felsefî cereyanları mağlup etmiştir. Hem aklı ikna, hem de kalbi tatmin eden bu kuvvetli derslerde, temsillerin de ayrı ve çok ehemmiyetli bir yeri vardır.
"Felillâhilhamd, sırr-ı temsil dürbünüyle, en uzak hakikatler gayet yakın gösterildi. Hem sırr-ı temsil cihetü'l-vahdetiyle, en dağınık meseleler toplattırıldı. Hem sırr-ı temsil merdiveniyle, en yüksek hakaike kolaylıkla yetiştirildi. Hem sırr-ı temsil penceresiyle, hakaik-i gaybiyeye, esâsât-ı İslâmiyeye, şuhuda yakın bir yakîn-i imaniye hâsıl oldu. Akıl ile beraber vehim ve hayal, hattâ nefis ve hevâ teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silâha mecbur oldu."(Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, Mahrem Bir Suale Cevaptır.)
İşte, Üstadın tabiatperestlere karşı kaleme aldığı Tabiat Risalesi Kur’ân'ın bir mu’cize-i maneviyesidir. Yani, onda nazara verilen hakikatler, getirilen deliller, verilen temsiller tabiatperestleri acze düşürmüş, onları mağlup etmiştir.
Bütün risalelerinde bilhassa Âyetü’l-Kübra Risalesi'nde Cenâb-ı Hakk’ın varlığına ve birliğine dair yaptığı izahlar ve ispatlar münkir ve müşrikleri fikren mağlup etmiş, acze düşürmüştür. Diğer risaleler de kendi sahalarında aynı hususiyeti ve üstünlüğü izhar etmektedirler. Her biri bir sahada İslâm ve iman düşmanlarının fikirlerini çürütmüş, oyunlarını bozmuş, tahribatlarına mâni olmuştur.
Hikâyeler asıl mânanın daha iyi anlaşılması ve daha yakından temaşa edilmesi için birer dürbün vazifesi görürler. Hikâyede anlatılanlar vakıa mutabık olmasalar da verilen dersin hak ve hakikat olmasına tesir etmez. Bazı mürşidlerin hayvanları konuşturarak çok hikmetli dersler verdikleri görülmektedir. Bu misallerde hayvanların konuşmaları vakıa mutabık değildir, ancak o hikâye ile verilen dersler hakikattirler.
Risale-i Nur, iman ve Kur'ân muhaliflerine karşı mücadelesinde cebir ve münazaa yolunu değil, ikna ve ispat yolunu ihtiyar etmiştir. Ve bu tarz-ı irşad ve ıslah kıyamete kadar devam edecektir.
Çıplak gözle göremediğimizde bir cismi yakınlaştırmak için dürbün kullanırız. Derin ve ince şeyleri görebilmek için mikroskoba müracaat ederiz, dağınık ışıkları toplamak için mercek kullanırız. Aynı şekilde derin hakikatleri, ince, derin, uzak, dağınık mânaları anlamak ve görebilmek için de temsil, mecaz ve hikâye gibi edebî san’atları kullanmak gerekiyor.
Kıyas-ı temsilî usulü; kâinatta söz konusu olan umumî bir kaideyi belli bir eşyada cüz’î olarak tesbit edip, o kaidenin aynı sınıfa giren tüm cüzlerinde de geçerli olduğu neticesine ulaşmayı hedefler. Güneşin nurlu bir varlık olmasından dolayı her parlak şeyde yansıması, cüz’î bir kaidedir. Bu kaideden hareketle “Her nuranî varlık parlak şeylerde aksedebilir” küllî neticeye ulaşılabilir.
Risale-i Nurlardaki bütün temsiller, kâinatta mevcut olan küllî kanun ve kaidelerin uçları ve cüz’îleri mesabesinde olduğu için, sair hikâye ve temsiller ile karıştırılmamalıdır.
Mesela; Birinci Söz'deki bedevinin bir reisin ismi ile gezmesindeki hakikat, kâinattaki bütün varlıklarınn Allah’ın ismi ile hareket etmesinin bir ucu, bir timsali olmasından, tam mânası ile bir hakikattir. Bedevi temsili, kâinattaki küllî bir hakikatin hem dürbünü hem de bir ucu gibidir. Bu ucu takip eden küllî bir hakikate ulaşır.
Burhan-ı kat'î-yi mantıkî: Mantıkta kat’iyet ifade eder. "Güneş varsa gündüzdür, şu anda gündüz, öyle ise şu anda güneş var." kaziyyesi gibi. Risale-i Nurlardaki iman hakikatlerinde akıl ve kalbin tam teslim olması, bu kıyas-ı temsilin kat’iyetinden ileri geliyor.
Hülasa, Risale-i Nurlarda kullanılan temsil ve hikâye usulü ile, bildiğimiz hikâye ve temsilleri karıştırmamak gerekir. İkisi arasında dağlar kadar fark vardır. Üstad Hazretleri bu hususa şu şekilde işaret ediyor:
İlk dokuz sözdeki hikâyeler ve tevhidin yüksek hakikatlerini izah için verilen güneş ve ayna misalleri, dürbün vazifesi gören vasıtalardır.
Mesela, Sekizinci Söz'de anlatılan hikâyede siyah ve beyaz iki farenin ömür ağacını kemirmesi temsili, çok harika ve çok tesirli bir temsildir. Sekizinci Söz'deki temsil ciltlerle anlatılacak nasihati, iki üç sayfada daha tesirli, daha keyifli ve akılda kalıcı bir şekilde anlatmaktadır. Bu temsil, dağınık nasihatleri âdeta bir mercek gibi toplayıp, akılda iman ateşini tutuşturuyor.
Üstad Hazretleri temsil için; "Uzaktan uzağa baktırmak" tabirini kullanır. Bu da getirilen temsil ve hikâyelerin meseleyi birebir her yönü ile izah etmenin imkânsızlığına işaret içindir. Bilhassa Allah’ın Zât’ı ve sıfatları gibi derin meselelerde getirilen temsil ve misaller tam bir mikyas, tam bir terazi ve tam bir mizan olamıyorlar ve olamazlar. Bu gibi temsil ve izah metotları, ancak aklın şaşkınlığını ve mesele hakkındaki şüphelerini bertaraf eden sakinleştirici haplar gibidir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü