"Âlemde mündemiç olan; meylü’l-istikmâlin dalı olan insandaki meylü’t-terakkinin semeratı, fünun-u müterettibedir ki, pek çok tecârüb ile telâhuk-u efkârın netâicinden teşekkül etmişlerdir ki, terakki için bir nerdibanın basamaklarıdır." Devamıyla izahı?
Değerli Kardeşimiz;
"İkinci Noktaya Cevap: Âlemde mündemiç olan; meylü’l-istikmâlin dalı olan insandaki meylü’t-terakkinin semeratı, fünun-u müterettibedir ki, pek çok tecârüb ile telâhuk-u efkârın netâicinden teşekkül etmişlerdir ki, terakki için bir nerdibanın basamaklarıdır. Aşağısı takarrür etmezse, yukarısına ayak atılmaz. Demek mukaddem fen, ulûm-u mütearife hükmüne geçecek, sonra müteahhir fenne mukaddeme olabilir. Bu sırra binaen: Şu zamanda efkârın çok çalkalanmasıyla yetişmiş, pişmiş bir fenni, faraza, on asır evvel bir adam tefhim ve talimine çalışsa idi; mağlata ve safsataya düşürmekten başka bir şey yapamaz idi. Meselâ, denilse idi:
'Şemsin sükunuyla (HAŞİYE) arzın hareketine ve bir katre suda bir milyon hayvanatın bulunduklarına temaşa edin! Ta Sâni’in azametini bilesiniz!'
"Cumhur-u avam ise, hiss-i zâhir veya galat-ı hissin sebebiyle hilâflarını zarurî bildikleri için, ya tekzib veya nefislerine mugâlata veya mahsus olan şeye mükâbere etmekten başka ellerinden birşey gelmez idi."(1)
Fen ilimlerinin gelişme şekli tedrici ve tekamül iledir. Bu da insanlığın ortak akıl ve çabası ile oluyor.
Üstad Hazretleri bu inceliğe şöyle işaret ediyor:
"Çok ilim ve fenler vardır ki, âdetlerin telkiniyle, vukuatın talimiyle ve zamanla, muhitin yardımıyla husule gelirler."(2)
Bu cümlede, maddi ve kevni ilimler tedrici ve terakki şeklinde gelişir, hükmüne işaret ediliyor. Yani fen ilimleri birden ve aniden gelişip boy atmaz, zaman ve süreç içinde gelişir.
Mesela, Edison’un ilk ampulü bir temeldir, sonraki bilim adamları bu temel üstüne birer tuğla koyarak o ampulü bugünkü hâle getirmişlerdir. Ampul birden bugünkü hâlini almış değildir. Yine tıp ilminde İbni Sina’nın da alın teri vardır. Tıp bugünkü seviyesine son yüz yılda ulaşmamıştır, kökü ta Lokman Hekime kadar uzanır.
Öyle ise maddi ilimlerdeki gelişmelerde her dönemin ve her dönem insanlarının bir katkısı ve payı vardır. Sadece bir döneme dayandırmak doğru değildir. Tabiri yerinde ise, maddi ilimler insanlığın ortak bir aklı ortak bir değeridir. Bütün dönemlerin katkısı ile gelişip büyüyen bir ilimdir. Hatta her bir fen ilminin ilk nüve ve çekirdeğini bir peygamber tayin etmiş, sonra insanlar kolektif çalışması ile bu ilk nüve ve çekirdeği geliştirmişlerdir.
Mesela, demiri ilk işleyen Hazreti Davud (as)'dır. Saat ilk olarak mucize eli ile Hazreti Yusuf (as)’a verilmiştir. İlk gemi Hazreti Nuh (as)’a talim edilmiştir vesaire.
İlk barutu Çinliler bulmuş, daha sonra da bu barut geliştirilerek bugünkü modern füzelere yakıt hâline getirilmiştir. İlk pusula ile şimdiki modern pusulalar arasında çok fark vardır. Ama bugünkü modern pusulanın atası ve babası tarihte ilk bulunan pusuladır. Örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Âyetleri tefsir ederken fen ilimlerini kullanmak ancak tekemmül etmiş şekli ile olabilir. Yoksa bugün keşfedilmiş bir fenni malumatı yüz yıl önce ifade etmek faydadan çok zarar getirir. Mesela, Kur’an bin dört yüz yıl önce uçaktan, lambadan bahsetmiş olsa idi, o zaman insanları bunu hazmedemeyeceği için inkâr edeceklerdi. Böyle bir yaklaşım irşat ve talime uygun düşmez. Hatta şimdiki fenler de ilerideki fenlere göre tufeyli olacaktır. O'nun için konuştuğumuz veya yazdığımız şeylerde Üstadımızın ihityaten söylediği "sizin okuduğunuz kozmoğrafyanın dediğine bakılsa" gibi ifadeler kullanmak lazımdır. Tâ ileride bahsettiğimizin tıbbi değeri ve fenni değeri kalmayınca, hata zamanın ulaştığı fen mertebesine atfedilir. Yoksa bu bahane ile bahsettiğimiz hakaika atfedilirse maksadımız da yerine gelmemiş olacaktır.
Dipnotlar:
(1) bk. Şuâât, Marifetü'n-Nebi, Zeyl.
(2) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Sûresi 23, 24. Âyetlerin Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü