Allah'ın "yok etme" manasına gelen ismi var mıdır? Bu konuda Risalelerde bir açıklama var mı?
Değerli Kardeşimiz;
Varlık vacip ve mümkün olmak üzere iki sınıftır.
Vacip olan varlık, ezeli ve ebedi olan Allah’ın varlığıdır ki, başı ve sonu yoktur, kendi varlığı ile kaimdir. Yani bir başkasının yardımı ve bekası ile varlığını devam ettirmez. Onun varlığı kendinden olup, hiçbir varlığa muhtaç değildir. Yokluk bu varlığa yanaşamaz. İşte bu varlık mertebesi mutlak yokluğu ebediyen imkansız kılıyor. Yani Allah ezeli ve ebedi olarak varsa, yokluk da ezeli ve ebedi olarak yoktur. Zira iki zıddın aynı anda bulunması ve cem olması mümkün değildir. Mutlak yokluk olursa, -haşa- Allah olmaz. Madem Allah var, öyle ise mutlak yokluk olamaz.
Mümkin varlık ise, varlığının başı ve sonu olan, var olması da yok olması da imkan dahilinde olan ve Vacip olan varlığın var etmesine muhtaç olan arizi bir varlıktır. Bütün kainat ve mahlukatın varlığı bu sınıfa girer. Allah dilerse bu varlıkları yok eder, dilerse var eder. Buradaki yokluk izafi ve mukayyet yokluktur.
Mümkün alemdeki varlıkların yoklukları, boyutlar arası bir yokluktur, hakiki ve gerçek bir yokluk değildir. Maddi alemde yok iken, İlm-i İlahide vardır. Öyle ise bir şeyin mutlak anlamda yok olması diye bir şey söz konusu olamaz.
Adem, kelime olarak yokluk, olmama, bulunmama anlamlarına gelir. Varlığın zıddı anlamında kullanılır. Adem ve yokluk mutlak ve mukayyet olmak üzere iki nevidir.
Mutlak Adem: Ebedi ve ezeli olarak olmamak, bulunmamak anlamındadır ki, böyle bir yokluk mümkün değildir. Zira yukarıda da değindiğimiz gibi, ezeli ve ebedi Vacibü'l-Vücud olan Allah mutlak yokluk kavramına müsaade etmez. Nasıl ışık ile karanlığın aynı anda aynı mekanda bulunması imkansız bir şey ise, mutlak yokluk ile mutlak varlığın beraber aynı anda bulunması imkansızdır .
Üstad Hazretleri bu meseleyi şu şekilde izah ediyor:
"Cenâb-ı Hak öyle bir Kadîr-i Mutlaktır ki, adem ve vücut, kudretine ve iradesine nisbeten iki menzil gibi, gayet kolay bir surette oraya gönderir ve getirir."
"İsterse bir günde, isterse bir anda oradan çevirir. Hem adem-i mutlak zaten yoktur. Çünkü bir ilm-i muhît var."(1)
Mukayyet Adem: Bir şeyin ayan-ı sabit noktasından, yani Allah’ın ezeli ilminde ilmi bir vücut şeklinde var olduğu halde, henüz harici bir varlık kazanamamış haline denir. Bu yokluk izafidir. Yani maddi ve kevni alemde olmayan bir şey, başka bir boyut ve başka bir varlık sahasında bulunabilir. Mesela, Allah’ın ilminde ilmi bir vücut ile bulunduğu halde, harici ve maddi alemde olmayan bir şeye mutlak yok denilemez.
Üstad Hazretleri bu manayı şu ibareler ile izah ediyor:
"Daire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i haricîdir ve vücud-u ilmîye perde olmuş bir ünvandır. Hattâ, bu mevcudat-ı ilmiyeye, bazı ehl-i tahkik "a'yân-ı sâbite" tabir etmişler. Öyleyse, fenâya gitmek, muvakkaten haricî libasını çıkarıp, vücud-u mânevîye ve ilmîye girmektir. Yani, hâlik ve fâni olanlar, vücud-u haricîyi bırakıp, mahiyetleri bir vücud-u mânevî giyer, daire-i kudretten çıkıp daire-i ilme girer."(2)
Bu izah ışığında meseleye bakacak olursak, Allah’ın bir mahluku yok etmesi; mukayyet ve izafi anlamdadır, yoksa mutlak ve kesin yokluk anlamında değildir. Bu yok etme işlemini de Allah’ın Mümit ismi yapıyor. Hay ve Bais ismi hayat verirken, Mümit ismi de hayatı alıyor.
Dipnotlar:
(1) bk. Mektubat, On Beşinci Mektup
(2) bk. a.g.e.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü