Altıncı Söz'de geçen Birinci kâr ile Beşinci kâr aynı gibi görünüyor, aralarındaki farkı izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Birinci kâr: Fânî mal beka bulur. Çünkü Kayyûm-u Bâkî olan Zat-ı Zülcelâle verilen ve Onun yolunda sarf edilen şu ömr-ü zâil, bâkîye inkılâb eder, bâkî meyveler verir. O vakit ömür dakikaları, âdeta tohumlar, çekirdekler hükmünde, zahiren fena bulur, çürür; fakat âlem-i bekada saadet çiçekleri açarlar ve sümbüllenirler ve âlem-i berzahta ziyadar, munis birer manzara olurlar."(1)
Burada insanın ömrünü, malını ve sahip olduğu her şeyi Allah yolunda sarf etmesi halinde onların zail olmayıp ahirette baki meyveler vereceği ifade ediliyor. İnsanın her bir ömür dakikası bir çekirdek olup ahiret hayatında baki sümbülleri verecektir, denilmek sureti ile insanın ömrünün en küçük bir anının bile zayi olmayacağı vurgulanıyor.
"Beşinci kâr: Bütün o âzâ ve aletlerin ibadeti ve tesbihâtı ve o yüksek ücretleri, en muhtaç olduğun bir zamanda cennet yemişleri suretinde sana verileceğine, ehl-i zevk ve keşif ve ehl-i ihtisas ve müşahede ittifak etmişler."(2)
Beşinci kârda ise insandaki bütün organların, duyguların, hislerin her birinin kendine mahsus ayrı bir tesbihi ve ibadeti olduğu nazara veriliyor. Otuz İkinci Söz’ün, Üçüncü Mevkıf’ında “Bütün cihazat-ı insaniyyenin ve kalb ve akıl ve ruh gibi büyük ve mühim letâifin böyle ayrı ayrı vazifeleri, lezzetleri ve elemleri vardır.”(3) buyurulur. Bunların her birinin hususi ibadetlerinin ahirette “cennet yemişleri suretinde insana verileceğinde” bütün evliya ve asfiya ittifak etmişlerdir.
İnsan daima teşvike muhtaçtır. Her an sıkıntılara, belalara ve musibetlerle karşı karşıya gelmesi muhtemeldir.
Kavurucu bir çölde giderken suyumuzun bittiğini bir düşünelim. O çölde susuzluktan perişan olduğumuz bir anda biri gelip bize su ikram etse ne kadar seviniriz! Aynen öyle de bu dünyada organlarımız ve duygularımızla yapmış olduğumuz ibadetler, işlemiş olduğumuz hayır ve hasenatlar kabir, mahşer ve sırat gibi uzun ve çetin yolculuğumuzda imdadımıza yetişecek, bize yoldaş olacak ve kurtuluşumuza sebep olacaklardır.
Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) geçmiş ümmetlerin başından geçen bir hâdiseyi şöyle ifade etmektedir:
"Üç kişi yolculuğa çıkmış, şiddetli bir yağmura yakalandıklarında bunlar bir mağaraya sığınmışlar. Derken büyük bir kaya mağaranın ağzını kapatmış. Bu üç kişiden biri demiş ki: 'Arkadaşlar gelin önceki hayatımızda başımızdan geçen ve sırf Rabbimizin rızası için yapmış olduğumuz bir işi Cenâb-ı Hakk'a takdim edelim. Umulur ki Rabbimiz bu engeli önümüzden kaldırır. Biz de yolumuza devam ederiz.' Ve sırayla herkes başından geçen bir olayı Cenâb-ı Hakk'ın affına sığınarak takdim etmeye başlamışlar."
"Üç kişiden biri şu şekilde başından geçen hâdiseyi Cenâb-ı Hakk'a takdim etmiş: 'Ya Rabbi biliyorsun, benim yaşlı bir annem babam vardı. Ben de çobanlık yapıyordum. Gece geç saatlerde eve döndüğümde annem babam yatmış oluyorlardı. Ben sabah ezanını bekler, kaynattığım sütü önce anne babama sonra çocuğuma verirdim. Ya Rabbi biliyorsun bunu sırf senin rızan için yapıyordum.' der demez mağaranın kapısı biraz açılır. ..."(4)
İkincisi ve Üçüncüsü de aynı samimiyetle başlarından geçen olayları anlatırlar ve neticede kurtulup yollarına devam ederler.
Dipnotlar:
(1) bk. Sözler, Altıncı Söz.
(2) bk. a.g.e.
(3) bk. Sözler, Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf.
(4) bk. Buhârî, Enbiya 50, Büyû 98, İcâre 12, Hars 13, Edeb 5; Müslim, Zikr 100, (2743); Ebu Davud, Büyû' 29, (3387).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü