"Bazı eblehler var ki, güneşi tanımadıkları için, bir âyinede güneşi görse, âyineyi sevmeye başlar." Bağlandığımız fani şeyler de bu tarife girer mi?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“Bazı eblehler var ki, güneşi tanımadıkları için, bir ayinede güneşi görse, ayineyi sevmeye başlar. Şedit bir hisle onun muhafazasına çalışır, tâ ki içindeki güneşi kaybolmasın. Ne vakit o ebleh, güneş, âyinenin ölmesiyle ölmediğini ve kırılmasıyla fenâ bulmadığını derk etse, bütün muhabbetini gökteki güneşe çevirir.”(1)

Allah için olmayan her türlü sevgi, aynaya olan muhabbet gibidir. Oysa Güneş olmadan ayna bir hiçtir. Öyle ise aynada sevip değer verdiğimiz ne varsa hepsi güneşe aittir. Güneşe ait hususiyetleri aynadan bilmek kâr-ı akıl değildir.

Aynada görünen ışık, parlaklık, ısı ve renkler bir tek güneşten gelmektedir. Güneşin bir zatı  var, bir de aynalardaki tecellileri. Cenab-ı Hakk’ın da isim ve sıfatlarının, bir kendi hakikatleri var, bir de bunların mahlûkat aynalarındaki tecellileri.

Her mahlûk, Hâlık isminin bir tecellisidir, her hayat Muhyi isminin bir tecellisidir, her ölüm Mümit isminin bir tecellisidir. Yani, bu isimler, o varlıklarda yahut hâdiselerde kendini gösterir, tanıttırırlar.

Aynı şekilde kâinatta sevip değer verdiğimiz bütün güzelliklerin ve mükemmelliklerin hepsi Allah’ın sonsuz cemal ve kemalinden gelen cüz’î birer tecellilerdir.

Yeryüzünde parlak ve şeffaf şeyler üstünde görülen küçük ışık huzmeleri, güneşi nasıl gösteriyorsa, kâinattaki bütün güzellikler ve mükemmellikler de Allah’ın varlığını, birliğini ve sıfatlarının sonsuzluğunu ilan ediyorlar. Mükemmel fiil mükemmel isme, mükemmel isim mükemmel sıfata, mükemmel sıfat da mutlak kemalde olan ezelî ve ebedî bir Zat'a işaret ediyor.

Varlık âlemini Allah’ın (c.c) hesabına sevmek lazımdır. Bunun da tek yolu, o bağlandığımız ve meftun olduğumuz şeylerin fani yüzlerini görmek, böylece batıp giden, yok olmaya mahkûm olan şeylere gönül bağlamamaktır.

Bu sebeple Hazreti İbrahim (as) gibi; “Ben batanları, kaybolup gidenleri sevmem...” (En’am Suresi, 76) demeli ve gönlümüzü Rabbimize tevcih etmeliyiz.

Üstadımız Dördüncü Şua'da hakikat güneşine mani olan perdelerin kalkması için bize şöyle yol gösteriyor:

"Bendeki aşk-ı bekà, bendeki bekàya değil, belki sebepsiz ve bizzat mahbub olan kemâl-i mutlak sahibi Zât-ı Zülkemâlin ve Zülcemâlin bir isminin bir cilvesinin mâhiyetimde bir gölgesi bulunduğundan, fıtratımda o Kâmil-i Mutlakın varlığına ve kemâline ve bekàsına müteveccih olan muhabbet-i fıtriye, gaflet yüzünden yolunu şaşırmış, gölgeye yapışmış, âyinenin bekàsına âşık olmuştu. حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ geldi, perdeyi kaldırdı."(2)

Dipnotlar:

(1) bk. Lem'alar, On Yedinci Lem'a.
(2) bk. Şualar, Dördüncü Şua.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...