"Benim cevabımı kader-i İlahi versin." ifadesi hangi manada kullanılmıştır?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Üstad'ın Eski Said döneminde, İslam’a olan hizmeti siyasetle olmuştur. Yani siyaseti dine alet ederek çalışmıştır. Üstadın bu dönemde verdiği en büyük mücadele, yanlış Batılaşma anlayışına karşı kendi inanç sistemimizi aynen muhafaza edip batıdan sadece ilim ve tekniği alma konusunda verdiği fikrî mücadeledir. Sonra şartlar değişip, dinsizlik yayılmaya başlayınca, Üstat, Eski Said dönemini kapatıp, siyaseti de bırakarak Yeni Said dönemine girmiş; bütün himmeti ve gayretini imanın takviye ve tesisine hasretmiştir.

Yeni Said döneminde siyasetle alakalı durumlarda tamamen tevekkül ve teslimiyet ile hareket etmiştir. Afaki meseleleri tamamen kadere havale etmiştir. Bahsi geçen yerdeki soru da, siyasete temas ettiği için, Yeni Said burada konuşmaz, kadere teslimdir, diye tavrını koyuyor ve meseleyi Eski Said'e havale ediyor.

Yani "Benim cevabımı kader versin" derken, "Ben bu konularda tamamen kadere teslim ve tevekkül ettim." demek istiyor.

Üstad Hazretleri bu hakikati şöyle ifade ediyor:

“Ben ehl-i dünyanın dünyasına karışmadım ki, onların mahkûmu olayım, onlara müracaat edeyim. Ben kader-i İlâhînin mahkûmuyum ve ona karşı kusurum var; ona müracaat ediyorum."(1)

"Ben kader-i İlâhînin mahkûmuyum" ifadesi, Allah’a olan tevekkül ve teslimiyeti ifade eden bir ibaredir. "Kaderin mahkûmuyum" demek, benim iradem dışında meydana gelen hâdiseler karşısında kadere tam teslim olmuşum, demektir.

Mesela, kader beni hapse atmış ise, ben buna tam tevekkül edip insanların kanunlarına, hukuk sistemine, avukatına müracaat etmem, demek istiyor. Zahirde bana zulmedip beni hapse atan zaten bu beşerî sistemdir. Ben, bana zulmeden idarecilere, hâkim ve savcılara müracaat edersem kendimle tenakuz içinde olurum, demek istiyor. Ben mahkûm ve teslim olacaksam, bu haksız yöneticilere rejime değil, İlahî kadere teslim olurum.

İmanı sağlam olan büyük zâtlarda tevekkül ve teslimiyet en kâmil manada tezahür ettiği için, kendi nefislerine bir hisse vermiyorlar. Bu hâl kulluğun zirvesidir.

İnsanın başına gelen hâdiselerde İlahî iradeye, yani kadere bakan hususlar insan iradesine bakan cihetlerden çok fazladır. Bir hâdisede insan iradesinin yüzde beş hissesi varsa, kaderin hissesi yüzde doksan beştir. Tevekkül açısından ekseriyetin yanında bu küçük meselelerin ne hükmü olabilir ki?...

Üstad Hazretleri, "Ben kaderin mahkûmuyum" sözünü, kaderin bu dünyadaki tecellisi noktasından ifade etmiş olsa gerektir. "Eski Said" döneminde, üç dehşetli komutana karşı pervasızca karşı koyan ve onların tarziyesiyle neticelenen bir kahramanlık ortadayken, "Yeni Said" döneminde bir nefer gelip onun elini kelepçeleyip hapse götürmesinde ve kendisinin de bu duruma karşı sessiz kalmasında, elbette çok hikmetler olsa gerektir.

Eğer Üstad Hazretleri beşer takatinin fevkindeki eza ve cefalara sabır ve metanetle mukabele etmeseydi, belki de bu muhteşem eserler bugün elimizde olmayabilirdi. Üstadın hukuk mücadelesi, mahkeme müdafaalarında, Şualar, Emirdağ Lahikası ve sair risalelerde çokça mevcuttur. Bunların tümü mahkemeler de kendisi ve avukatları tarafından okunmuş ve birçoğunda da beraat etmiştir.

(1) Mektubat, On Altıncı Mektup'un Zeyli.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Ziyaretçi (doğrulanmadı)
cevabınız için çok teşekkürler
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...