"Bilirim ki, kâh minare başında, kâh kuyu dibinde konuşuyorum. Neyleyeyim, zuhurat öyle. Şuâat ve şu kitapta mütekellim, âciz kalbimdir." Bu cümleleri devamıyla izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Derler: Sözlerin iyi anlaşılmıyor?"

"Bilirim ki, kâh minare başında, kâh kuyu dibinde konuşuyorum. Neyleyeyim, zuhurat öyle. Şuâat ve şu kitapta mütekellim, âciz kalbimdir. Muhatap, âsi nefsimdir. Müstemi, müteharrî-i hakikat bir Japondur. Temâşâ eden bunu düşünmeli."

"Gayetü'l-gayat olan marifetullahın bir burhanı olan mârifetü'n-Nebî'yi 'Şuâat'ta bir nebze beyan ettik. Şu risalede maksud-u bizzat olan tevhidin lâyühad berâhininden yalnız dört muazzam burhanına işaret edeceğiz. Hem nazar-ı aklîyi hads-i kalbiyle birleştirmek için, melâike ve haşrin bir kısım delâiline ima ederek, imanın altı rüknünden dördünün birer lem'asını, fehm-i kasırımla göstermek isterim."(1)

Üstad, Mesnevi-i Nuriye'deki ifadelerinin anlamak noktasından zorluklarının gerekçesini izah ediyor.

Bu gerekçelerden birincisi; "zuhurat" tabiridir. Yani Üstad'ın eserlerinde, hakikatler kalbe ihtar ve ilham ile gönderiliyor. Bu yüzden "kalbe gelen ilham ve ihtarata şekil vermek benim elimde değil" diyor.

İkincisi; "konuşan kalbimdir" tabiridir. Kalbi konuşmalarda, akıldan ziyade hissiyat hakimdir. Bu yüzden hissi hissime tevafuk etmeyen birisi anlamakta zorlanır, diyor. Bu eserlerde aklın anlamak noktasından zorlanması bundandır.

Üstat, "muhatap ise asi nefsimdir" demekle, nefsi nefsime mukabil gelmeyenin anlaması zorlaşır demek istiyor.

Dinleyen ise, hakikati araştıran bir Japon'dur. Üstad, o dönemde bir Japon kumandanının sorularına cevap niteliğinde eserler kaleme almıştır, bunlardan birisi de Mesnevi-i Nuriye'dir.

En büyük gaye olan marifetullahın bir delili olan marifetü'n-Nebiyi, yani Hz. Peygamberi (asm) tanıtıcı delilleri, 'Şuaat'ta bir parça beyan ettik diyor. Bu risalede, yani Nokta risalesinde, asıl maksat tevhidin sayısız delillerinden; yalnız dört muazzam ve külli delile işaret edeceğiz. Bu eserde, akıl ve kalbi algılayış biçimlerini birleştirmek, melek ve ahiret hayatına dair delillere ima ile işaret edilip, imanın altı esasını da göstermeye çalışacağım, diyor.

(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Nokta.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 6.239
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

eyubmer

Tevhidin 4 bürhanından sonra Melaike ve haşrin delillerinin gösterilmesi nazar ı akliyi hads i kalbiyle birleştiriyor, manasını acıklar mısınız? Melaike ve haşre iman ,imandaki akli kabulü kalbi hissedişe nasıl çıkarıyor...

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale

Şu risalede maksud-u bizzat olan tevhidin lâyühad berâhininden yalnız dört muazzam burhanına işaret edeceğiz. Hem nazar-ı aklîyi hads-i kalbiyle birleştirmek için, melâike ve haşrin bir kısım delâiline ima ederek, imanın altı rüknünden dördünün birer lem'asını, fehm-i kasırımla göstermek isterim.”

“Hads” kavramı Arapça kökenli bir kelime olup, Türkçe de “sezgi”, Fransızca’da da “entüisyon- (İngilizcesi: intuition)” kelimesi ile eş anlamlıdır. “Hads-sezgi-intuition” sözlükte “zihnin, kasıtsız ve ihtiyarsız bir şekilde, ilkelerden (mebâdî, aklî öncüller) sonuçlara (metâlib) vasıtasız olarak hızla intikal etmesi, bir şeyin bilgisine aklı kullanmadan doğrudan bir biçimde sahip olma yetisi, duyu organlarını, deneyimi ya da aklı kullanmadan kazanılan kavrayış” şekillerinde tarif edilmektedir.

Mesela, harika bir sanat eserini gördüğümüzde hemen hayran oluruz. Bu hayranlık kalbe ait bir iştir ve bir anda tahakkuk eder. Yoksa akıl o eser üzerinde uzun araştırmalar yaptıktan sonra kalp ona hayran olmuş değildir.

Üstad Hazretlerinin ifadesiyle “şimşek gibi sürat-i intikal-i aklidir” yani hads-i kalbi, kalbin bir şeyi hemen kabul etmesi, takdir etmesi, sevmesi gibi manalara geliyor.

Nazar-ı akli ise uzun süre düşünme, hipotezler kurma, ispat için deliller getirme ve sonunda kabul etme anlamına geliyor.

Risale-i Nur bu iki bakışı birleştirerek hem aklı hem kalbi harekete geçiren muazzam bir manevi iksir gibidir. Bu asır hem delile hem de kalbin harekete geçirilmesine muhtaçtır. Bu yüzden Risale-i Nur hem mukni deliller açısından hem de kalbi hadsler açısından zengin bir manevi tefsirdir.

Sadece delile ağırlık verip kalbi ihmal etmek nakıs olduğu gibi hadse ağırlık verip delili ihmal etmekte bu asırda nakıs bir yoldur. Risale-i Nur hem aklı hem kalbi tatmin eden iki kanatlı bir tefsirdir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...