"Maahaza, zahirden hakikate geçen ervah-ı neyyire ashabı ve kulûb-u münevvere aktabı ve ukul-ü nuraniye erbabı ve kurb-u huzur-u İlâhîde dahil olanlar,.." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Maahâzâ, zahirden hakikata geçen ervah-ı neyyire ashabı ve kulûb-ü münevvere aktabı ve ukûl-ü nuraniye erbabı ve kurb-u huzur-u İlahîde dâhil olanlar, o Zât-ı Zülcelal'in mutîler için bir dâr-ı mükâfat ve âsiler için bir dâr-ı mücazat ihzar ettiğini ve pek metin vaadler ile şedid tehdidleri olduğunu kat'î ihbar ediyorlar."(1)
Milyonlarca münevver kalp sahibi, nuranî akıl sahibi, aktab, mürşid, müceddid ve salih insanlar, ahirette itaat edenlere mükâfat, isyan edenlere ceza verileceğini, yani cennet ve cehennemin varlığını akıllarıyla ve kalp gözleri ile görüp insanlara bildirmişler.
Bu münevver, hayırlı ve mübarek zâtların verdikleri haberlerden şüphe etmek, şek ile yaklaşmak akıl kârı olmasa gerek. Hayatlarında en küçük bir yalana bile tenezzül etmeyen bu salih insanların, en büyük bir meselede -hâşâ- en büyük bir yalanı rahatlıkla söylemeleri mümkün değildir.
Onlar cennet ve cehennemi gönül gözleri ile görmüş ve ona göre haber vermişlerdir. Böyle ittifaklı ve icma’lı bir habere şüphe ile yaklaşmak, ancak kalbi bozulmuş ve vicdanı sönmüş olanların işidir.
"Şahidler, muhbirler ise, mesleklerinde, meşreplerinde, mezheplerinde muhtelif oldukları halde, kemâl-i ittifakla şu meselenin esasında müttehiddirler. Kesretçe tevatür derecesindedirler. Keyfiyetçe icmâ kuvvetindedirler. Mevkice her biri nev-i beşerin bir yıldızı, bir taifenin gözü, bir milletin azizidirler. Ehemmiyetçe şu meselede hem ehl-i ihtisas, hem ehl-i ispattırlar." (10.Söz)
Tevatür: Yalanda ittifakları muhal olan bir cemaatin verdiği kuvvetli haber manasına geliyor. Malumdur ki; üç dört muhtelif yoldan gelenler, aynı hâdiseyi söyleseler, o hâdise kesinlik kazanır ve o hâdise hakkında şek ve şüphe edilmez. Hayatlarında en ufak bir yalana dahi tenezzül etmemiş yüz yirmi dört bin peygamberin, "Öldükten sonra sonsuz bir hayat olacaktır" demeleri kuvvetli bir tevatürdür.
İcma’; bir konuda fikir birliğine varmak mânâsına geliyor. Ya da bir mesele üzerinde âlimlerin ittihat ve ittifak etmesidir.
İcma’ın tevatürden farkı, icma’da “ittihat ve ittifak edenlerin aynı zamanda ve aynı mekânda olmalarıdır.” Hâlbuki binlerce peygamber ve evliya ayrı zamanlarda ayrı mekânlarda yaşamışlar. Lakin inanç ve itikatlarının birlik ve beraberliği o kadar sağlam ve aynı ki, sanki icma’da olduğu gibi aynı mekânda aynı zamanda birlikte olmuşlar ve o mesele üzerinde ittifakla mutabakata varmışlar, demektir.
Üstad Hazretleri bu inceliği "keyfiyetçe icma" şeklinde tasvir ediyor. Aslı olmayan batıl bir şey üzerinde o kadar zeki ve fâzıl insanların ittifak ve ittihat etmesi muhaldir.
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Lasiyyemalar.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Allah razı olsun...