"Bir zerreyi bir gözbebeğinde gördüğü ve yerleştirdiği gibi, güneşi dahi aynı âyetle, aynı çekiçle göğün gözbebeğinde yerleştirir ve göğe bir göz yapar." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Evet, Kur’ân, o teferruat-ı şer’iye ve kavânin-i içtimaiyenin beyanı içinde birden muhatabın nazarını en yüksek ve küllî noktalara kaldırıp, sade üslûbu bir ulvî üslûba ve şeriat dersinden tevhid dersine çevirerek, Kur’ân’ı, hem bir kitab-ı şeriat ve ahkâm ve hikmet, hem bir kitab-ı akîde ve iman ve zikir ve fikir ve dua ve dâvet olduğunu gösterip, her makamda çok makàsıd-ı irşadiye-i Kur’âniyeyi ders vermesiyle Mekkiye âyetlerin tarz-ı belâğatlarından ayrı ve parlak mu’cizâne bir cezâlet izhar eder. Bazan iki kelimede, meselâ, رَبُّ الْعَالَمِينَ ve رَبُّكَ de, رَبُّكَ tabiriyle ehadiyeti ve رَبُّ الْعَالَمِينَ ile vâhidiyeti bildirir, ehadiyet içinde vâhidiyeti ifade eder."
"Hattâ bir cümlede, bir zerreyi bir göz bebeğinde gördüğü ve yerleştirdiği gibi, güneşi dahi aynı âyetle, aynı çekiçle göğün göz bebeğinde yerleştirir ve göğe bir göz yapar."(1)
Ayetin ulviyeti ve yüksekliğindendir ki; güneş ile zerre aynı cümle içinde müsavi bir mevkide zikrediliyor. Nasıl, Allah’ın sonsuz kudreti karşısında; atom ile gezegen eşit ise, aynı şekilde O’nun ulvî kelamında; bir zerre ile güneş müsavidir. Her kişi, kudret ve ilminin derecesine göre kelam eder. Allah’ın ilmi ve kudreti sonsuz olmasından, elbette kelamı da bu ilim ve kudretin şevketine göre olur.
Ayetlerin üslubunda göze çarpan diğer bir husus; vahidiyet ile ehadiyetin cem olmasıdır. Allah, kâinatın geniş sahifelerinden bahis açtığı zaman, zihinler yorulmasın veya akıllar boğulmasın diye, hemen aynı mânanın yazılı olduğu cüz’î bir misale intikal eder.
Vahidiyet; kâinatın umumu üzerinde görünen tevhid ve birlik mührüdür. Ehadiyet ise; aynı mührün cüz’î ve küçük bir mahlûk üstünde de görünmesidir.
(1) bk. Şualar, On Birinci Şua, Onuncu Mesele (Emirdağ Çiçeği).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü