"Böyle çok esaslı bir cemâl perdesi altında böyle dehşetli bir çirkinlik saklanamaz ve bulunamaz. Eğer bulunsa, o hakikatli cemâl, hakikatsiz, asılsız vehmî olur." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Evet, kâinatın bütün tabakatında ve umum nevilerinde gözle görünen ve her tarafa kök salan gayet esaslı ve çok kuvvetli ve kusursuz ve nihayet derecede parlak olan bu cemaller ve güzellikler, elbette şirkin iktiza ettiği çok çirkin ve haşin ve gayet menfur ve perişan olan evvelki vaziyet muhal ve mevhum olduğunu gösteriyor. Çünkü, böyle çok esaslı bir cemal perdesi altında böyle dehşetli bir çirkinlik saklanamaz ve bulunamaz. Eğer bulunsa, o hakikatli cemal, hakikatsiz, asılsız, vâhî ve vehmî olur. Demek şirkin hakikati yok, yolu kapalı, bataklıkta saplanır; hükmü muhal, mümtenidir."(1)
Allah, bütün kâinatı kendi zatını bildirmek, isim ve sıfatlarını izhar ve ilan etmek için tanzim ve terbiye etmiştir. Kâinattaki bütün güzellikler ve kemalat sonsuz cemal ve kemal sahibi olan Cenab-ı Hakk’ı tanıtmak, O’na levha ve ayna olmak için serpiştirilmiştir. Her bir mahlûk O’nun isim ve sıfatlarına tam bir marifet aynası olmak için icat ediliyor.
Şirk ise bütün kâinatın esasını, gayesini ve hikmeti tahkir edip abesiyete inkılab ettiren en büyük zulüm ve çirkinliktir. Zira kâinatın yaratılış maksadı Ezelî ve Ebedî olan Allah’ı ve O’nun güzel isim ve sıfatlarını ilan ve izhar, tarif ve tasvir içindir.
Şayet Allah, şirke müsaade etmiş olsa kâinatın bütün gayesi boşa çıkacak, bütün güzellikler ve mükemmellikler maksadını kaybedeceklerdir. Mesela bir elmanın maksadı ikram ve ihsan ciheti ile Muhsin ve Kerim bir zata ayna olmaktır. Şayet bu elma ağaca verilirse o elmadaki ikram ve ihsan mânası ve onun işaret ettiği Muhsin ve Kerim isimleri söner ve vâhi ve vehim şekline bürünür. Yani o isimler ve müsemması olan Allah’ın Zât’ı ve birliği anlaşılmaz hale gelir, demektir.
Meselâ, yenilen elma cismanî bir nimettir; ağız ve dil bundan büyük lezzet alır, ama elmada tezahür eden Allah’ın lütuf, kasıt, ihsan, ikram, şefkat gibi mânalar mehasindir ve bu mehasinler kalbe, akla, vicdana ve latifelere hitap ederler.
Elmanın ikram edilmiş olmasındaki ulvi ve latif mehasin, elmadaki maddî ve cismanî zevkten çok daha ileridir. Zira bu ikincisi kalbe hitap etmektedir, diğeri ise bedene.
Bir ressam kendini tanıtmak ve eserleri teşhir için büyük masraflar edip bir sergi açsa, o sergiyi gezen bazı meczup şahıslar; "Bu resimlerin sahibi biziz" deyip, teşhirin maksat ve mânasını bozsalar, o resimlerin sahibi onlara sessiz kalır mı? Şayet olsa sergideki maksatlar harap olup meccanen gider, bütün güzellikler ve mükemmellikler gizlenip kaybolurlar.
İşte şu uçsuz bucaksız kâinat, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisi olan harika, garip ve bedi’ eserlerin sergilendiği ve teşhir edildiği bir saraydır. Bu harika eserleri temaşa edip hayret edecek ahali ise melekler, cinler ve insanlar. Bu saraydaki harika eserleri sebeplere ve tabiata verip Allah’ı ve isimlerini inkâr eden meczuplar ise müşriklerdir. Kâinattaki güzellik ve mükemmelliklerin sönmesi ya da vehim derecesine inmesi ise şirk gözlüğü ile bakıldığında, Allah’ı ve isimlerini tarif eden mahlûkatın üstündeki nakışların anlaşılmayıp abes, gayesiz, hikmetsiz ve mânasız telakki edilmesidir. Felsefedeki abesiyyun meşrebi buna bakar.
(1) bk. Şualar, İkinci Şua, Birinci Makam.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü