"Bu gibi vesvese, ehl-i îtizâl’e layıktır." Ehl-i îtizâl kimlerdir, kısaca açıklar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Ehl-i îtizâl, Mutezile mezhebine mensup olanlar demektir. Bu mezhebin doğuşu konusunda en yaygın kanaat şudur:

Devrin en büyük âlimi Hasan el-Basrî, Basra Camii’nde ders verdiği bir sırada bir adam gelir ve büyük günah işleyenin küfre girip girmediğini sorar. Hasan el-Basrî daha cevap vermeden, talebelerinden Vâsil b. Ata ortaya atılır ve “büyük günah isleyen kimsenin ne mümin ne de kâfir olmayıp ikisi arasında bir yerde, yani fasıklık noktasında bulunacağını” söyler. Bu hadiseden sonra bazı kişilerle birlikte ayrı bir ders halkası oluşturur. Bunun üzerine Hasan el-Basrî, "Vâsil bizden i’tizal etti." ayrıldı der.

Bu mezhep mensupları birçok konuda Ehl-i sünnet görüşünden ayrı bir yol tutarlar. Bunların en önemlileri şunlardır:

a. Cenâb-ı Hakk’ın sadece vahdet ve kıdem sıfatını kabul ederler. Diğer sıfatlarını Allah’ın zatında düşünürler ve sıfat olarak değil isim olarak kabul ederler. Meselâ, “Allah Kadir’dir.” derler, ama “Allah’ın kudret sıfatı vardır.” demezler.

b. Onlara göre kulun sorumlu olması için, kendi fiilini kendisinin yaratmış olması gerekir. Böyle bir anlayışla, görünürde çirkin olan işleri Allah’a isnat etmemeyi, onu tenzih etmeye daha uygun görürler.

c. Büyük günah işleyen kişinin ne mümin ne de kâfir olmayıp fasık olduğunu ve bu ikisi arasında bir makam bulunduğunu iddia ederler. Bu görüşleriyle, büyük günah işleyeni kâfir sayan Hâricîler’den ayrılırlar. Onlara göre, mümin, mutlaka cennete; büyük günah işleyip de tövbe etmeden ölen kimse ise, mutlaka cehenneme gider. Böyle bir inanç, şefaati reddetmeyi netice verir.

d. Kur’anın mahluk olduğunu iddia ederler.

e. “Medâr-ı teklif olan ef'al ve eşya, kendi zatında, ahiret itibarıyla ya hüsnü var, sonra o hüsne binaen emredilmiş veya kubhu var, sonra ona binaen nehyedilmiş.” derler.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...