"Bu güzel ve belağatçe makbul, akıl ve mantığa mutabık mânâ dururken, âyetin zahirine yapışıp..." Buradaki meseleyi izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَآءِ مِنْ جِباَلٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ âyet-i kerimesinin mânâ-yı beliğanesi, 'Dağların büyüklüğünde, dolunun renginde bulunan semâdaki bulutlardan yağmurları inzal ediyoruz.' demektir."
"Bu güzel ve belağatçe makbul, akıl ve mantığa mutabık mânâ dururken, âyetin zahirine yapışıp, 'beş yüz senelik mesafeden iki dakikalık bir zaman zarfında yağmuru cirm-i semâdan yeryüzüne indirmek' gibi sakat bir mânâya zahip olmak, kâr-ı akıl değildir. Hem hikmet ve iktisat ve adem-i abesiyet, bu yanlış zehabı reddeder."(1)
“...O, gökten, oradaki dağ gibi bulutlardan dolu indirir...” (Nur, 24/43)
Ayetteki “gökten dolu indirir” ifadesini bazıları "beş yüz sene uzaklıktaki sema dairesinden iki dakikada indirir" diyerek, kendince Allah’ın büyüklüğünü ve azametini ifade etmeye çalışıyor. Halbuki bu bakış açısı akıl ve mantıkla tetabuk etmediği gibi, hikmet ve iktisad ile de mutabık düşmüyor.
“Dağların büyüklüğünde, dolunun renginde bulunan semâdaki bulutlardan yağmurları inzal ediyoruz” demek, hem akla hem mantığa hem de belağat mesleğine daha uygun ve daha tesirli bir bakış açısıdır.
Dünya ile sema arasındaki alışverişin güzelliği ve azameti, Allah’ın azametini izah edip göstermek hususunda “beş yüz sene uzaklıktaki sema dairesinden iki dakikada indirir” ifadesinden daha isabetli, daha güzel, akıl ve mantığa daha uygundur.
Mübalağa belağatın düşmanıdır. Bir şeyi abartmak o şeyin güzelliğini ve mükemmelliğini bozar.
Meselâ, bazıları güya mucizeyi parlatmak adına "ayın ikiye bölünmesinden sonra bir yarısı bir cebine, diğer yarısı diğer cebine girdi" diye ilavede bulunarak, mu’cizenin aslını ve fıtratını bozuyorlar. Mu’cizeyi parlatayım derken, mübalağa ile ışığını söndürüyorlar. Benzer bir durum yukarıdaki ayetin tefsirinde de cereyan ediyor.
(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Sûresi, 17-20. Ayelerin Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü