"Nev-i beşerin kemiyeten beşten birisini ve keyfiyeten ve insaniyeten yarısını arkasına alıp..." Keyfiyeten ve insaniyeten yarısını arkasına almak ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Kemiyet, maddî adet durumunu; keyfiyet ise siyasî, içtimaî ve medeniyet kuvvetini ifade eder.
Kemiyet; adet çokluğu, keyfiyet ise kıymet ve kalite demektir. Yedi yüz adet bir lira ancak bir altın edebilmektedir. Her taş taştır, ama zümrüt, inci, mercan, yakut ve elmas farklıdır, kıymetlidir ve her yerde bulunmazlar.
Müslümanların sayısı, tarihin her döneminde asgarî olarak insanlığın beşte birisini teşkil etmiştir. Mesela; bugün dünya nüfusu yedi-sekiz milyar ise, İslam âlemi yaklaşık iki milyar nüfusu ile dünya nüfusunun beşte birine tekabül ediyor. Bu gibi tahminî rakamlarda, değerler bire bir ölçülmez, yaklaşık olarak ölçülüp değerlendirilir.
Müslümanların Bedir Savaşında kendilerinin üç katı olan müşrikleri mağlup etmeleri, kemiyetin değil, keyfiyetin, iman ve itimadın, sabır ve azmin neticesi idi. Nitekim bir ayette mealen şöyle buyurulur: “Eğer sizden sabreden yirmi kişi olursa iki yüz kişinin üstesinden gelir. Eğer sizden yüz kişi olursa o müşriklerden binini mağlup eder.” (Enfal Suresi, 8/65)
İnsanları birbirinden ayıran ve üstün kılan iman, marifet, ubudiyet, hikmet, takva, tefekkür, ilim, sabır, şefkat ve teslimiyet gibi ulvi meziyetlerdir. Abdülkadir Geylanî, Şah-ı Nakşibendî, Bayezid-i Bistamî, Ahmed-i Rufaî Hazretleri gibi maneviyat sultanları, İmam-ı Azam gibi müçtehidler, Bediüzzaman gibi mürşidler birer manevî yıldız idiler.
Aynı güneşten ışık alan, aynı sudan beslenen meyve ve çiçeklerin renkleri, kokuları ve tatları ayrı ayrı olduğu gibi, Kur’an güneşinin manevî meyveleri olan mürşid ve müceddidlerin, âlim ve evliyaların da manevî dereceleri farklıdır. Güneş bir damla suda da tecelli eder, okyanusta da.
Keyfiyet açısından yani dünyayı siyaseten idare etme noktasından, İslam Âlemi bazı zamanlar dünyanın tamamını, bazı zamanlarda ise yarısını elinde tutmuştur.
Mesela Emevî, Abbasî, Selçuklu, Osmanlı dönemlerinde dünyanın yarısından fazlası İslam medeniyetinin hükmü ve tesiri altında kalmıştır. Osmanlının yıkılmasından sonra, siyaseten en zayıf safahatını yaşayan İslam âlemi, yine de insanlığın yoğun yaşadığı bölgelerde söz sahibidir.
Üstad Hazretleri umumî bir tahlil yaptığı için, şu anki İslam Âlemi'nin zayıflığı bu hükme bir zarar vermez. İslâm dininin ilk zuhur ettiği dönemde, Müslümanlar bir süre müşriklerin tazyiklerine, zulümlerine maruz kalmışlar, daha sonra devlet haline gelmiş ve bir asır öncesine kadar mütemadiyen ilerlemişlerdir. Asr-ı saadetin bir iman, ahlâk, adalet ve huzur asrı olması bunun en güzel delilidir. Daha sonra Endülüs Emevî Devletinin Avrupa’ya ilimde rehber olması, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarının hem ilim hem de san’at sahasında zirvelere ulaşması, inkâr edilemez bir hakikattir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
peki keyfiyetinden kasıt olarak, insanlığa getirdiği hak olan düsturlarda olabilir mi? Mesela Avrupaya temizlik gelmesi gibi, insanlığa pekçok güzellikler sunmuştur. Bu da en azından yarısını insani olarak üstün bir yaşam sunması olabilir mi?
İslamın güzellikleri bizde müşteri bulamayınca, kim sahip çıkarsa oraya gitmiştir. Dolayısı ile dediğiniz doğrudur. Nerede ve ne isim altırnda olursa olsa, bütün kemalat ve terakkiyatın patenti dinler ve dini İslamdır.