"Bütün sıfat ve şuunat-ı İlahiyeyi bir derece bildirecek, gösterecek binler esrarlı ahval ve sıfat ve hissiyat, enede münderiçtir." Bu her insan için geçerli midir, yoksa sadece Peygamberimize ve onun varisi olan büyük zatlara mı mahsustur?
Değerli Kardeşimiz;
"Enede münderiçtir" yani onda derç edilmiş, yerleştirilmiştir denilmesi, her insanın mahiyetinde bu hallerin ve hissiyatın bulunduğunu ifade ediyor. Zira insan bir nevdir ve bu nevin bir şahsının ruhuna hangi latifeler konulmuşsa, bütün insanlara da konulmuştur.
Ancak, bu esrarlı ahvali, bu sıfat ve hissiyatı marifetullaha vesile yapma konusunda, insanlar arasında, Üstadımızın ifadesiyle, "zerreden şemse kadar" dereceler vardır. Nurlarda geçen "Evet, bazı insan bir zerrede boğulur, bazısında da dünya boğulur." (Mesnevi-i Nuriye, Onuncu Risale) ifadesinde bu hakikat çok veciz bir şekilde ortaya konulmuştur.
Allah’ın şuunatını, isim ve sıfatlarını mukayese yolu ile idrake yardım edecek hâller, sıfatlar, hisler insanın enesine takılmış, fıtratına yerleştirilmiştir. İnsan bu cihetle varlıklar içinde en mümtaz ve en âzam bir mertebeye çıkmış, mahlukatın en şereflisi olmuş, arza halife seçilmiştir.
Mesela; sevmek, lezzet almak, hoşlanmak insan için birer şe’ndir yani hâldir. Allah da mahlukatını sever ama onun sevmesi, bizim bir eserimizi sevmemiz gibi değil. Onun sevmesi münezzeh ve mukaddestir.
Allah kulunun ibadetinden memnun olur. Ama bu memnuniyet bir padişahın kendisine itaat eden bir askerinden memnuniyeti cinsinden değildir. Risale-i Nurlar bu manayı zihinlere yerleştirmek için “memnuniyet-i mukaddese” tabirini kullanıyor.
Allah’ın bütün mahlukatının ihtiyaçlarını görmekte bir lezzet-i mukaddesesi vardır. Ama bu lezzet, bizim bir fakiri giydirmekten yahut doyurmaktan aldığımız lezzet gibi değildir.
Bu “münezzeh ve mukaddes” şuunatı anlamamız mümkün olmamakla birlikte, uzaktan uzağa bir derece bakabilmemiz için İlahi sıfatlardan bir misal verelim.
Mesela, Allah’ın kudret sıfatını düşünelim: Bütün sıfatlar gibi kudret sıfatı da Allah’ın zatındandır, hariçten verilmiş değildir; ezelîdir ve ebedîdir.
Bizim kuvvetimiz ise bizim gibi mahluktur, sonradan verilmiştir ve bizim ölümümüzle onun da icraatına son verilir; yani evveli ve ahiri vardır.
Bizim kuvvetimiz için büyükle küçük, az ile çok fark eder, birincileri daha zor, ikincileri ise daha kolay kaldırırız. Allah’ın sonsuz kudreti için zerrelerle yıldızlar müsavidir. Biri diğerinden daha kolay veya daha zor değildir.
Yine bizim kuvvetimiz ancak temas ettiğimiz şeylere taalluk edebilir. Maddeden münezzeh olan Allah’ın o nurani kudreti ise görünen ve görünmeyen bütün eşyada mübaşeretsiz yani temas etmeksizin tasarruf eder.
Öte yandan, bizim irademiz cüz’î olduğu için kudretimiz de ona bağlı olarak bir anda ancak bir iş görebilir. Cenab-ı Hak ise sadece bir insanın bedenindeki yüz trilyon hücreyi birlikte bilir ve beraber idare eder.
Böyle çok cihetlerle bizim kudretimiz Cenab-ı Hakk’ın ezelî, ebedî, sonsuz ve mutlak kudretiyle mukayese kabul etmez. Allah’ın kudretini ancak mahlukat aynalarındaki icraatlarıyla bilir ve o kudreti bizim bildiğimiz her türlü kuvvet ve kudretten münezzeh ve mukaddes olarak kabul ederiz. Hakikat budur, bunun dışındaki bütün görüşler, asılsız bir hayal ve vehim olmaktan ileri gitmez.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
- Burda kastedilen binlerce sıfat, hissiyatı kendimde nasıl hissedip idrak edebilirim?
- Ben kendimde en fazla birkaç tane his sayabiliyorken binlercesini nasıl anlarım ve nasıl hissederim?
- 10 yıldır Risale i Nur okuyorum Elhamdülillah çok istifade ediyorum.. Fakat bu binlerce hissiyat ahval bunları anlayamıyorum, hissedip farkedemiyorum bence bunu nasıl anlayabilirm?
İnsan aklı ve şuuru kendisini ve derinliğini anlayabilmekten uzaktır. Çünkü aklın Allah'ın kelamını da yarattığını da tam olarak anlaması ve kavraması mümkün değildir. Ama tefekkür derinleştikçe, bu gibi şeyleri anlamak ve kavramak daha da mümkünleşebilir ve derinleşebilir.
Çünkü enenin içindeki hissiyatlar nispet edildiği eşya ile anlaşılır. Mesela, insan her gün "benim evim, benim arabam, benim evladım..." der durur. Ama benim Güneş'im benim yıldızlarım benim nehirlerim dediği nadirdir. Bu biraz da ene içinde mündemiç olan hissiyatın kullanılması ile ilgilidir.
İnsanın ilmi, irfanı, tefekkür gücü geniş ve keskin ise ene içindeki o duygu ve sıfatlar işler ve görünür hale geliyor. Yok gündelik hayatın içine gömülüp ülfet ve ünsiyet belası ile ene (müspet ene) atıl kalıyorsa, ene içindeki atıl duygular bilinip anlaşılamıyor.
Kısaca enfüsi ve afaki tefekkürümüz derinleşmediği müddetçe, mahiyetimizdeki hissiyatları anlamamız mümkün olmayacağı gibi, afaki ve harici delilleri de berrak bir şekilde okuyamayız.
Mesela, evladımıza olan şefkatimiz coştuğunda Allah’ın bize olan şefkatine intikal edemiyorsak, enedeki o gizemli kıyas hissiyatı atıl kalıyor demektir. Yine gariban birisini doyurup giydirdiğimizde aldığımız manevi lezzetten, bütün canlıların doyurulmasından alınan lezzet-i mukaddeseye intikal edemiyorsak, yine ene içindeki bu gizemli hissiyatı algılamıyoruz demektir. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Eşya içinde ne kadar ilahi isim tecelli ediyor ise -ki sayısı bilinmiyor- bu isimlerin hepsine karşılık gelecek bir kıyasi hissiyat, ene denilen duygu içinde gizemli ve atıl bir vaziyette bulunuyor. Yani Rezzak ismini rasat edecek enedeki hissiyat ile Kuddüs ismini rasat edecek enedeki hissiyat birbirinden farklıdır ve her ilahi ismin ene kutusunda bir izdüşümü bulunuyor. Yoksa insanın Allah’ı bütün isim ve sıfatları ile tanıması mümkün olmazdı...
Çok mukni bir izah olmuş Allah razı olsun..Demek ki Rabbimizi isim ve sıfatları ile hakiki manada tanirsak bizde o isme veya sıfata işaret edecek durumlar hissiyettin çeşitliliğini anlatıyor. Elhamdülillah bunu Risale i Nur da çok aşikar görüyorum.. kendim kısıtlı okumam olduğu halde Risale i Nur mana ya çok değindiği için o manadan direk ismi anlıyor insan ve kendi hayatı ile kıyaslayıp ene deki o vazifeyi bir derece tahattur ettiriyor...Rabbim Onu hakkıyla tanıyıp Şuurlu bir şekilde vazifemizi tüm aza ve hissiyatlarimiz ile ifa etmeyi nasip etsin bizlere..Onu hakiki manada tanımadan almasın bizi huzuruna..