"Cami-i şerifinize, cuma gecesinde, sebepsiz olarak, mübarek bir misafirin gelmesiyle tecavüz edilmiş. Bu hadisenin mahiyeti nedir? Neden sana ilişiyorlar?" Buradaki "misafir" kimdir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Sual ediyorsunuz ki: 'Cami-i şerifinize, cuma gecesinde, sebepsiz olarak, mübarek bir misafirin gelmesiyle tecavüz edilmiş. Bu hadisenin mahiyeti nedir? Neden sana ilişiyorlar?'”

"Elcevap: Dört Noktayı, bilmecburiye, Eski Said lisanıyla beyan edeceğim. Belki ihvanlarıma medar-ı intibah olur; siz de cevabınızı alırsınız. ..." (Mektubat,Yirmi Sekizinci Mektup, Dördüncü Mesele Olan...)

Bu mesele ile alakalı Abdulkadir BADILLI Ağabey'in kaleme aldığı "Mufassal Tarihçe-i Hayat"ta geçen ve Hazret-i Üstâd’ın Barla’da tamir ettirmiş olduğu hususi mescidine üç defa taarruz hadiselerine dair bizzat Üstad’ın beyanlarından bazı parağraflar alıyoruz:

1. Hadise: “Mescidimize iki defa taarruz edildi. Ahirki defada kapadılar. Ondan iki veya üç sene mukaddem, yine mübarek bir misafirin gelmesiyle gayet vahşiyane ve zalimane tecavüz edildiği için, her taraftan benden sual edildi...”

2. Hadise: Buna göre, Hazret-i Üstâd’ın mescidine yapılan son taarruz hadisesi 1933’ün son aylarında veya 1934’ün ilk aylarında olmuştur. İlk ve birinci taarruz hadisesinde, ihtiyar bir misafirin gelmesiyle, Hazret-i Üstâd ona mescid içinde "Lâilaheillallah" tevhid kelimesinin dakik bir nüktesini ders vermekte iken, eski nahiye müdürünün gelip müdahale etmesiyle vuku’ bulmuş ve bu tarih 1929’da olduğu anlaşılmaktadır.

3. Hadise: İkinci taarruz hadisesi ise: 1932 veya 33’te bir cuma gecesinde, Burdur’dan misafır gelen eski şarklı muhacirlerden Şebab ismindeki bir hemşehrisinin o sırada camide Üstad’ın yanına gelmesi üzerine, müdür Cemal Can, jandarmalar göndererek, cami içinde misafiri yakalayıp getirmelerini emretmiş. Fakat jandarmalar namazın tesbihatı sonuna kadar bekledikleri için, müdür bey öfkelenmiş, arkalarından kır bekçisini de göndermiş. Nihayet masum misafiri alıp karakola getirmişler. Bu hadise dahi Üstad Hazretlerini rencide etmiş ve ziyadesiyle üzmüştür. İzzet-i imaniyesi galeyane gelmiş ve hadisenin zındıka hesabına zulümlü, keyfi, küfrî tecavüz şeklini Yirmi Sekizinci Mektub’un Dördüncü Meselesi’nde şiddetli bir şekilde dile getirmiştir.

Üçüncü taarruz hadisesinin ise, 1934 baharında vuku’ bulduğu anlaşılmaktadır. Lakin bu defaki taarruzda, onun hususi mescidini kapatmak ve kapısını mühürlemek suretinde zuhur etmiştir. Ayrıca bu tarihten itibaren hariçten gelen hiçbir ziyaretçinin yanına gelmesine müsaade etmemişler ve nihayet birkaç ay sonra, Hazret-i Üstad’ı Barla’dan alıp, Isparta merkezine nakletmişlerdir. (bk. Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, II, 821.)

Üstad Hazretleri bu hadiseyi şöyle ifade etmektedir:

"Hatta Burdur’da eski muhacirlerden Şebab isminde ümmî bir zat, kayınvalidesiyle beraber tebdil-i hava için buraya gelmiş; hemşehrilik itibarıyla benim yanıma geldi. Üç müsellah jandarma ile camiden istenildi. O memur, hilaf-ı kanun yaptığı hatayı setretmeye çalışıp, 'Afedersiniz, gücenmeyiniz; vazifedir.' demiş, sonra 'Haydi, git.' diyerek ruhsat vermiş." (Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, Dördüncü Mesele, Dördüncü Nokta.)

İşte bu mübarek zatın kim olduğu veya olabileceği ile alakalı kesin bir ifade olmadığından, yukarıda verilen hatıralarla iktifa etmek evladır. Zaten Üstad'ın hayatı hep böyle zulümlerle geçtiğinden burada bahsettiğimiz hadiselerden ve şahıslardan farklılıkları da olabilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...