"Çünkü, her şeyin vücudunu ihata eden hadsiz imkânât ve ihtimâlât içinde ve semeresiz, akîm yollarda ve karışık ve yeknesak, sel gibi mizansız akan câmid unsurlardan, gayet hassas bir ölçüyle,.." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Çünkü, her şeyin vücudunu ihata eden hadsiz imkânât ve ihtimâlât içinde ve semeresiz, akîm yollarda ve karışık ve yeknesak, sel gibi mizansız akan câmid unsurlardan, gayet hassas bir ölçüyle, nazik bir tartıyla ve gayet ince bir intizamla, nazenin bir nizamla verilen mevzun şekil ve muntazam teşahhus, bizzarure ve bilbedâhe, belki bilmüşahede, bir irade-i külliyenin eseri olduğunu gösterir.
Çünkü, hadsiz vaziyetler içinde bir vaziyeti intihap etmek, bir tahsis, bir tercih, bir kast ve bir irade ile olur. Ve amd ve arzu ile tahsis edilir. Elbette tahsis, bir muhassısı iktiza eder. Tercih, bir müreccihi ister. Muhassıs ve müreccih ise iradedir." (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)
Başta geçen “hadsiz imkânât ve ihtimâlât” ifadesi çok mühimdir. Şöyle ki, bir şeyin zatında ve sıfatlarında hadsiz yollar söz konusu ise ve o şey bu nihayetsiz yollar içinde faydalı ve hikmetli bir yol ile vücud bulmuşsa, bunun tesadüfle izah edilmesi mümkün değildir. Bu hal açık bir şekilde iradeyi ispat eder.
Bilindiği gibi (bir) sayısının sonsuza bölünmesi halinde netice sıfır çıkar. Yani bir şeyin meydana gelmesi sonsuz ihtimalden bir ihtimal ile ise o şey vücuda gelemez; geldiği düşünülse bu hâdise tesadüfle değil, irade ile izah edilir.
Bir misal verelim:
Şu üzerinde oturduğumuz yerküresi, kâinattaki sonsuz denecek kadar çok cirimden sadece bir tanesi. Bu kürenin meydana gelişini ihtimalle izah etmek mümkün değildir. İlim bize bildiriyor ki, dünyamız şu andaki yerinden başka bir yerde bulunsaydı, şu mevcut sür’atinden daha farklı bir sür’atle dönseydi yahut hiç dönmeyip sabit kalsaydı, eğimi daha fazla yahut noksan olsaydı, üzerine hava sarılmayıp toprak döşenmeseydi ve böyle daha nice şartlar tahakkuk etmeseydi dünyada hayat olmazdı.
Bu sayısız unsurdan sadece birisi olan “mekân unsurunu” düşünelim: Dünyamızın neredeyse şu nihayetsiz fezada şu hazır mekânda bulunma ihtimali sonsuzda birdir ve sıfıra eşittir. O halde bu hâdise ihtimalle izah edilemez.
Üstad hazretleri her bir mahlûka; “nazenin bir nizamla verilen mevzun şekil ve muntazam teşahhus”un, ancak “bir irade-i külliyenin eseri olduğunu” ifade ederken “hadsiz vaziyetler içinde bir vaziyeti intihab” etmenin ancak “bir kasd ve bir irade ile” olacağını beyan ediyor. Bütün mahlûkat için câri olan bu hakikati kendi bedenimizdeki elimizi misal alarak düşünelim: Bu elin şu şekli almasında hadsiz imkânat yolları vardır: Mevcut halinin dışındaki bütün şekiller üstadın ifadesiyle “semeresizdir, akim”dir, bir fayda vermez. Elimiz topuz gibi olabilirdi, tamamen düz olabilirdi, parmakları olmayabilirdi, olsa da iki tane, on tane, yüz tane olabilirdi, eklemleri olmayabilirdi, uzunluğu kolumuz kadar hatta daha fazla olabilirdi. Böyle sayılamayacak kadar çok yollar içinden şu hazır hali alması tesadüfen olamaz. Başta da ifade ettiğimiz gibi bu sonsuz ihtimal sıfırla neticelenir ve el meydana gelmez. Gelmişse onun bu hali alması ancak bir kasd ve irade iledir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü