"Demek o ölmek rızıksızlıktan değildir. Belki su-i ihtiyardan tevellüt eden bir âdet ve o su-i ihtiyardan ve âdetin terkinden neşet eden bir marazla ölüyorlar." ifadesini açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Yerde yürüyen hiçbir canlı hariç kalmamak üzere, rızıkları Allah'ın üstünedir..." (Hud, 11/6)
"Nice canlı mahlukat vardır ki, rızkını kendisi taşımıyor. Onu da sizi de Allah rızıklandırıyor. O hakkıyla işiten, kemaliyle bilendir." (Ankebut, 29/60)
Yukarıdaki ayetlerin ifadesine göre, bütün canlıları ömürleri boyunca rızıklandıran Allah'tır. Yaşadıkları sürece de rızıklarını verir, yani rızık Allah'ın taahhüdü altındadır.
Evet, sonsuz rahmet sahibi olan Cenab-ı Hak, yeryüzünü bir sofra yapmış, mütenevvi sayısız nimetlerini sermiş ve bütün canlıları da bu ziyafete davet etmiştir. Bu ziyafetten, gözle görülemeyecek kadar küçük olan mikroplar da tonlarca ağırlıkta olan balinalar da istifade etmektedirler. Biyoloji ilminin tespit edebildiği kadarıyla, yeryüzünde iki milyondan fazla bitki ve hayvan türü bulunuyor. Her bir türün de sonsuz denecek kadar çok sayıda fertleri var. Her birisinin midesi farklı, hisleri ve zevk aldığı besinleri farklı olduğu gibi, sofrası da farklıdır. Cenab-ı Hak bu kadar canlıyı her gün mükemmel olarak doyurmaktadır.
Bütün canlıların rızkının Allah tarafından verildiğinin en güzel misali, acizlerin çok daha mükemmel beslenmesidir. Mesela, anne rahmindeki çocuk kuvvetten tamamen mahrumdur, fakat göbek vasıtasıyla en güzel bir şekilde beslenir. Dünyaya gözlerini açınca, birazcık kuvvet kazanır ve o kapı kapanır. Bu defa da ağız yoluyla, memeler musluğundan çıkan saf ve gıdalı bir sütle beslenir. Bebeğin yaşaması için gerekli olan yağlar, proteinler, karbonhidratlar gibi bütün gıdaları ihtiva eden bu sütte sadece demir ve bakır bulunmaz. Bu elementler de bütün canlıların rızkına kefil olan Allah tarafından, yavru daha anne karnında iken onun vücudunda depolanır ve altı ay kadar devam eder.
Bu kanun, sadece insanlara mahsus değildir; bütün canlılarda benzer kanunları görmek mümkündür. Ormanın kralı unvanıyla her canlıyı titreten aslan, bir rızık bulduğu zaman kendisi yemez, aç yavrusuna getirir. Tavuk bulduğu darı tanesini civcivine verir.
Rezzakiyet (rızık verme) kanunu, kâinatta umumi bir şekilde devam eder. İnsanlar oksijen alıp karbondioksit verirken, bitkiler de karbondioksit alıp oksijen verirler. Bu bitkiler topraktan bazı maddeleri alarak, güneş ışığı sayesinde organik maddeleri meydana getirirler. Bitkiler, hayvanlar için rızık oldukları gibi, hayvanların bir kısmı diğer hayvanların, bir kısmı da insanların rızkıdır. Besin zincirindeki bu kanun devamlılık arz eder ve böylece yeryüzünde rızkı verilmeyen hiçbir mahluk kalmaz.
Allah'ın bütün canlıların rızkına kefil olduğunu yukarıda belirtmiştik. "Peki, açlıktan ölenlerin olduğu söyleniyor. Bunun ilmi izahı nasıldır?" sorusu hatıra gelebilir. Bu hususu değişik cihetlerden ele almak mümkün. İnsan vücuduna alınan gıdaların bir kısmı glikojen ve yağ halinde depolanır. Bu depolar açlık durumunda harcanır. Depolardaki gıdalar, insanın oldukça uzun bir süre yaşamasını sağlar. Doktor Dewey'in bu hususta yaptığı araştırma oldukça ilgi çekicidir. Dört yaşlarında iki çocuk ilaç içtikleri için, yemek borularında ve midelerinde yanıklar meydana gelmiş ve yemek yiyememişler. Zayıf ve narin olan birinci çocuk, vücudundaki ihtiyatları kullanarak yetmiş beş gün yaşamış, daha kuvvetli olan ikinci çocuk ise açlığa doksan gün dayanmış.
Uzun süreli açlıklarla alakalı bir araştırma yapan Doktor Bertholet'in elde ettiği neticeler de kayda değer. Buna göre uzun süren açlık durumlarında hasıl olan kilo kaybı, bilhassa yağ ve dalak gibi hayati önemi az olan organ ve dokularda meydana gelir. Bu araştırma sonuçları; uzun süren açlıklarda vücut tarafından; yağın %97'sinin, dalağın %63'ünün, karaciğerin %56'sının, adalelerin %30'unun ve kanın %17'sinin kullanıldığını göstermiştir. Hâlbuki aynı araştırmada, insan için hayati öneme sahip olan beyin ve sinirlerde, herhangi bir ağırlık kaybının olmadığı tespit edilmiştir. Bu da gösteriyor ki, açlık anında vücut için hayati öneme haiz organlardan değil, diğerlerinden harcama yapılmaktadır. Böyle bir açlık durumunda yağların, keton cisimlerine çevrildiği ve beyin hücrelerinin imdadına gönderildiği, son yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur.
Bu konuda yapılan denemeler, hiçbir şey yemeden ortalama seksen gün kadar yaşanabileceğini göstermiştir. Yalnız gıdanın kesilmesi birdenbire olmamalıdır. Aksi takdirde alışılmış olan âdetin terkinde vücut zayıf düşer ve ölüme götürebilir. Bu hususu İbn-i Haldun şöyle ifade eder:
"Kıtlık görülen yerlerde çok yemeye alışanlar, az yemeye alışanlardan çok fazla kayıp verirler. Onları öldüren, karşılaştıkları kıtlık değil, daha önce alışmış oldukları tokluktur."(1)
Dünyada açlıktan öldüğü söylenen insanların %20'si Hindistan'da, %35'i ise Afrika'da yaşayan bir yaşının altındaki çocuklardır. Anlaşılan odur ki, insan vücudunda ve çevresinde her an hazır bekleyen mikroplar, vücudun zayıf olduğu anlarda hemen bedene hâkim olup onu alt edebilmektedir. Özellikle çocuklar bu hususta en zayıf olduklarından, daha ziyade ölüme maruz kalırlar. O halde açlıktan öldüğü söylenenler, rızkın bitmesinden değil, rızkın azalmasından meydana gelen hastalıklardan ölürler.
Prof. Dr. Sabahattin Zaim bu hususta şöyle der:
Gıda istihsalinin (üretiminin) en yetersiz olduğu Uzak Doğu, Güney Amerika ve Afrika'da dahi, son 30 yılda nüfus başına gıda üretim miktarının düşmeyip sabit kaldığını, diğer bölgelerde ise %16 ile %50 arasında arttığını ifade etmektedir. Aynı eserde, dünyanın bazı bölgelerinde aç sayılacak insanların varlığı, insan faktöründen azami istifade edilmeyişiyle açıklanmaktadır. Bu gibi ülkelerde, üretim faktörlerinden olan sermayenin bol olduğuna işaret edilir. Bu arada gelişme için kaynaklarda ve diğer imkanlarda görülen inkişafların, bütün ülkelerde, milli gelirin nüfustan daha hızlı artmasını sağlayacak durumda bulunduğu belirtilir.(2)
Bu konuda İngiltere'de yapılan araştırma sonuçlarına göre, yeterli gübre kullanımı ile gıda üretimini en az on kat artırmak mümkün olabilecektir. Bu ise yaklaşık 31.500.000.000 insanın beslenmesine imkân sağlamak demektir.(3)
Dipnotlar:
1. Canan, İ.; Hz.Peygamber' in Sünnetinde Terbiye, Üçüncü Baskı, 1984.
2. Zaim, S.; Siyasi, İktisadi ve Sosyal Yönleriyle Türkiye' de Nüfus Meselesi, 1973
3. Ergüllü, E.; Geleceğin Büyük Sorunu Açlık, Milliyet Gazetesi, 21.12.1982.
Prof. Dr. İrfan KÜFREVİOĞLU
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar