"Hatta bir marazın veya bir istiğrak-ı ruhani neticesinde iki kırkı geçer." Buradaki "istiğrak" nedir, Seyyid Ahmed Bedevi'den başka örnek var mı?
Değerli Kardeşimiz;
"Evet, zihayatın bedeninde şahm suretinde iddihar edilen rızk-ı fıtrî, hadd-i vasat olarak kırk gün mükemmelen devam eder. Hatta bir marazın veya bir istiğrak-ı ruhanî neticesinde iki kırkı geçer. Hatta bir adam, şedit bir inat yüzünden, Londra mahpushanesinde yetmiş gün, sıhhat ve selametle, hiçbir şey yemeden hayatı devam ettiğini on üç (şimdi otuz dokuz) sene evvel gazeteler yazmışlar." (Lem'alar, On İkinci Lem'a, Birinci Nokta.)
İstiğrak; tasavvufta aşk-ı ilahi ile dünyayı unutup kendinden geçme yani manevi sarhoşluk hâlidir. Ki bu makama çıkan birçok velide harika kerametler tezahür etmiştir. Ahmet Bedevi Hazretleri bunlardan birisidir ki; kırk günde bir yemek yermiş. Üstad Hazretlerinin kendisi de normal bir insanın tahammül edemeyeceği kadar çok az yerdi.
Ayrıca istiğrak; vahdet-i vücut mesleğinde görülen manevi bir hâldir.
Vahdet-i Vücud: Kelime olarak varlığı birlemek demektir “Lâ mevcude illâ hu” cümlesinde ifadesini bulan, bütün masivayı inkâr edip, sadece Allah’ın varlığına hasr-ı nazar eden bir tasavvuf meşrebidir. Yani vahdet namına kesreti, Allah namına kâinatı inkâr etme mesleğidir.
Vahdet-i Vücud; Allah’ın varlığı ve birliğinde bir istiğrak halidir. Yani Allah’ın varlığından başka varlıkları yok sayma ve inkâr etme hâlidir.
Vahdet-i Vücud mesleğinde; Allah’a hasr-ı nazar etmek hükmettiği için, İbn-i Arabî bütün dikkat ve nazarını Allah’ın Zât’ına tevcih ediyor. Bu meslekte gidenleri böyle bir tarza sevkeden sebep ise, kesret ve eşyanın Allah’a olan huzuruna mâni olmasıdır. Huzuru yani, Allah’ın huzurunda olduğu hissini kazanmak için eşyanın ve kâinatın mevcudatını yok sayıyorlar. Nazarlarını sadece Allah’ın varlığına teksif ediyorlar. Hatta Allah’ın varlığında öyle fâni oluyorlar ki, onun diğer isim ve sıfatlarını bile akıllarına getirmiyorlar. Tabiî bu tarz meslek, kalbî ve hissîdir; aklın mizanlarıyla tartılmaz.
Bu fikre göre masiva ve mahlukat diye bir şey yoktur, sadece Allah vardır.
"Seyyid Ahmed-i Bedevî (k.s.) nevinden çok evliyalardan bu tarz harikalar mevsukan rivayet edilmiş. Madem Birinci Nokta'da ispat ettiğimiz gibi, müddehar rızık kırk günden fazla devam eder ve o miktar yememek âdeten mümkündür ve mevsukan harika adamlardan o hâl rivayet edilmiştir; elbette inkâr edilmeyecektir." (bk. age., İkinci Nokta.)
Tasavvufta riyazet ve çile ile nefsini terbiye eden çok evliyalar vardır. Hatta her bir evliya bu süreçlerden geçmiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Sikke-i Tasdiki Gaybi kitabında 2. mektubda Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvelâ: Nurun fevkalâde has şakirtleri, Sikke-i Gaybiye müştemilâtıyla, o evliya-yı meşhûreden, kırk günde bir defa ekmek yiyip kırk gün yemeyen osman-ı Hâlidî’nin sarih ihbarı ve evlâtlarına vasiyetiyle ve Isparta’nın meşhur ehl-i kalb âlimlerinden Topal Şükrü’nün zahir haber vermesiyle çok ehemmiyetli bir hakikatı dâvâ edip, fakat iki iltibas içinde, bu biçare, ehemmiyetsiz kardeşleri Said’e bin derece ziyade hisse vermişler. On seneden beri kanaatlerini tâdile çalıştığım halde, o bahadır kardeşler kanaatlerinde ileri gidiyorlar. Evet, onlar, On Sekizinci Mektuptaki iki ehl-i kalb çobanın macerası gibi, hak bir hakikati görmüşler; fakat tabire muhtaçtır. O hakikat de şudur: Osmanı Halidden bahsetmektedir.
En çok neyi anlatırdı?
Ali İhsan Tola’nın ziyaretine gelenlere önemli dersler verdiğine değinildiği, bitkilerle ilgili çok önemli şifa reçetelerini paylaştığını söyledi. Adeta bir Lokman Hekim gibi hizmet göründüğü de belirtilirken, “Bitkileri ve sırlarını çok iyi biliyordu. Bitkilerin esrarları ona açılmış” diyerek şu hatırasını ekledi:
“Ali İhsan Tola’nın bitkilerle ilgili sırları, Bediüzzaman hazretlerini ziyareti sırasında, Bediüzzaman’ın bitkiler âleminden bir profesör gibi kendisine teknik bilgiler vermesiyle başlar. Bitkilerdeki, madenlerdeki ve sulardaki özellikleri kendisine anlatır. Bediüzzaman, bitkilerden havaya yansıyan iyonlardan bahsederek, teneffüs yoluyla alınan iyonların gıda olabileceğini söyler. Gıda, sadece yiyecek ve içecekten ibaret değildir der. Hatta çoğu hastalığa iyonların şifa olabileceğine dikkat çeker. Bunun üzerine Ali İhsan Tola abi, öyleyse gıdasız da yaşayabilirim diyerek, yiyecek ve içecekleri reddeder. 1, 2, 50 ve 70 gün aç kalır. Etrafındakilerin ısrarına rağmen bir lokma yemez. En sonunda Ali İhsan Tola abiyi Bediüzzaman hazretlerine şikâyet ederler.
Üstad hazretleri, ‘Dokunmayın ona’ der. Bir süre sonra Bediüzzaman’ı ziyarete giderler. O sıra, Medine-i Münevvere’den hurma gelir. Bediüzzaman, ‘Ali İhsan, al şu orucunu boz’ der. Ali İhsan Tola’nın ilk defa ‘Bismillah’ diyerek hurmayı ağzına götürüşünü görenler, sevinçten yerlere yatar. O aç kaldığı günlerde, kendisine önemli sırlar açılır.”