"Dünya saadeti dahi ibadette ve Allah’a asker olmaktadır." kaidesi Müslümanlarda ve İslâm âleminde görülmüyor. Acaba Müslümanlar bu görevlerini eksik mi yapıyorlar?
Değerli Kardeşimiz;
Konuya iki yönden yaklaşmak gerekiyor. Birincisi, saadetle refah aynı şey değildir. Bir Müslüman, dünya nimetlerinden olabildiğince istifade edip hayatını rahat ve refah içinde geçirmek için çalışmalı, ancak bunların ruha huzur vermede kifayetsiz kalacağını da bilmelidir. Rahat ve refah, kalp ve ruhtan ziyade, nefsin meşru istekleridir.
Üstadımız saadeti şöyle ifade eder:
“İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder.”(1)
İnsanın iki dünyada mesut olmasının birinci şartı imandır. Her şeyi Cenab-ı Hakk’ın mülkü ve O’nun tasarrufunda bilmek, O’na teslim olmak, gerekli sebeplere teşebbüs ettikten sonra tevekkül edip neticeye razı olmaktır. Böyle yapanlar iki cihan saadetine ererler.
Konunun diğer bir yönü ise Lemaat’ta “Elhakku ya’lu” bahsinde, dört ayrı yönüyle güzelce izah edilmiştir.
Özetle;
“Bu dünyada başarıya ulaşmak için konulan kanunlara, şartlara kim riayet ederse sonuca o ulaşır. Şeriat-ı fıtriye denilen bu kanunlara uyanlar -mümin olsun, kâfir olsun- bu itaatlerinin mükâfatını görürler. Aksi halde yine inançlarına bakılmaksızın sefalet ve mahrumiyete düşerler. Eken biçer, çalışan başarıya ulaşır. Bu noktada kişinin inancına değil, bu dünyada Allah’ın koyduğu fıtrî kanunlara riayet edip etmediğine bakılır."
"Öte yandan, hayatın hakkı umumîdir. Kime hayat verilmişse o hayat için gerekli şartlar da ihsan edilmiştir. Bu konuda yılan ile arı, akrep ile ipekböceği arasında bir ayırım yapılmamıştır.”(2)
Dipnotlar:
(1) bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, Birinci Mebhas.
(2) bk. age., Lemeat.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü