Üçüncü Söz

İçerikler


  1. Üçüncü Söz'ün ana teması nedir?

  2. Üçüncü Söz'ün başında yer alan âyette "Ey insanlar... Rabbinize ibadet ediniz." buyruluyor. İbadet iman edenlere teklif edilen bir vazife değil mi, neden insanlar muhatap alınmıştır?

  3. "Şu temsil-i hikâyeciğe bak, dinle!.." Üçüncü Söz'deki temsili, şematik olarak gösterebilir misiniz?

  4. Sağ yolda gidenlerin onda dokuzu kurtuluyor. Onda bir zarar ihtimali var. Sol yolun yolcusunda ise onda bir kurtulma ihtimali var. Bu ihtimalleri nasıl anlamalıyız?

  5. "Mugaddi hülasalardan dolu dört okkalık bir çanta ve her adüvvü alt ve mağlup edecek iki kıyyelik bir mükemmel miri silahı" nedir?

  6. "Hem herkese dilenci, hem her şeyden, her hadiseden titrer bir surette gider." Buradaki “dilenci”nin mahiyeti nedir ve ne şekilde dilencilik eder?

  7. Üçüncü Söz'deki çanta ve silah ne demektir? Takvaya dikkat edenin, ubudiyetinde de emniyette olmasını nasıl anlayabiliriz?

  8. "O iki asker, o muarrif adamın sözünü dinledikten sonra, şu bahtiyar nefer sağa gider. Bir batman ağırlığı omuzuna ve beline yükler. Fakat kalbi ve ruhu, binler batman minnetlerden ve korkulardan kurtulur." Bu cümleleri açıklar mısınız?

  9. "Öteki bedbaht nefer ise askerliği bırakır, nizama tâbi olmak istemez, sola gider. Cismi bir batman ağırlıktan kurtulur; fakat kalbi binler batman minnetler altında ve ruhu hadsiz korkular altında ezilir." Açıklar mısınız?

  10. "Sağ yolun yolcusu kimseden minnet almayarak huzur ve rahat-ı kalp ile gider." Uygulamada öyle görünmeyebiliyor, ne dersiniz?

  11. Müslüman dünyevi işlere çalışmayacak mı; ömrünü hep ibadet ile mi geçirecek?

  12. “Eşhedü en lâ ilâhe illâllah.” Yani, “Hâlık ve Rezzak Ondan başka yoktur. Zarar ve menfaat Onun elindedir. O hem Hakîmdir, abes iş yapmaz; hem Rahîmdir, ihsanı, merhameti çoktur." Bu ifade niçin bu şekilde kullanılmıştır?

  13. "İmanı ona bir emniyet-i tâmme verir." cümlesini izah eder misiniz?

  14. "İman emniyet-i tamme verir." ve "Evet, her hakiki hasenat gibi cesaretin dahi membaı imandır, ubudiyettir. Her seyyiat gibi cebanetin dahi membaı dalalettir." cümlelerini açar mısınız?

  15. "Hakikî hasenât gibi, cesaretin dahi menbaı imandır, ubûdiyettir. Her seyyiât gibi cebânetin dahi menbaı dalâlettir." Kâfir olduğu halde cesur, mümin olduğu halde korkakları nasıl anlayabiliriz?

  16. "Her hasenat gibi cesaretin dahi menbaı imandır ubudiyettir. Her seyyiat gibi cebanetin dahi menbaı dalalettir." Ateist ama cesur, imansız ama iyi ahlaklı insanları nasıl açıklayacağız?

  17. "Her hakiki hasenat gibi cesaretin menbaı imandır." Hasenatın hakikisi ve hakiki olmayanı ne demektir, açıklar mısınız?

  18. "Evet, tam münevverü-l kalb bir âbidi, küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki onu korkutmaz. Belki, harika bir kudret-i Samedâniyeyi lezzetli bir hayretle seyredecek." İzah eder misiniz?

  19. "Kalbsiz fâsık feylesof ise, gökte bir kuyruklu yıldızı görse, yerde titrer... ‘Acaba bu serseri yıldız arzımıza çarpmasın mı?’ der, evhâma düşer." Her insan bundan korkup dehşete düşmez mi, belki kıyamettir diye hisse çıkarmaya hakkı yok mu?

  20. Gökteki kuyruklu yıldızın dünyamıza çarpmasından dolayı korkmak normal değil midir? Canlı-cansız şeylerden zarar gelebilir endişesi olabiliyor bazen. Havfullah dışında korkumuz olmamalı mı?

  21. "İnsan nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde sermayesi hiç hükmündedir." cümlesini açar mısınız? Çünkü başka yerlerde Üstadımız insanı "eşref-i mahlukat, halife-i ruy-i zemin" olarak tarif ediyor. Arada, nasıl bir ilgi vardır?

  22. "Evet, insan nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu hâlde, sermayesi hiç hükmünde bir şey... Hem nihayetsiz musibetlere maruz olduğu hâlde, iktidarı hiç hükmünde bir şey..." ifadelerini izah eder misiniz?

  23. "Adeta sermaye ve iktidarının dairesi eli nereye yetişirse o kadardır." ile "Fakat emelleri, arzuları ve elemleri ve belaları ise, dairesi, gözü, hayali nereye yetişirse ve gidinceye kadar geniştir." cümlelerini açıklar mısınız?

  24. "Ruh-u beşere ibadet, tevekkül, tevhid, teslim,.. Azîm bir kâr, bir saadet, bir nimet olduğunu, bütün bütün kör olmayan görür, derk eder." İbadet ile tevekkül neden beraber işlenmiş olabilir?

  25. "İbadet, tevekkül, tevhid, teslim ne kadar azim bir kâr bir saadet, bir nimet olduğunu bütün bütün kör olmayan görür, derk eder.” Bu bazen yanlış yorumlanıyor ve tembelliği, ataleti ve sefaleti netice veriyormuş gibi gösteriliyor?

  26. "Malûmdur ki, zararsız yol, zararlı yola -velev on ihtimalden bir ihtimal ile olsa- tercih edilir." cümlesini değerlendirir misiniz?

  27. "Ubudiyet yolu, zararsız olmakla beraber, ondan dokuz ihtimalle bir saadet-i ebediye hazinesi vardır." cümlesini, "kırk vefiyattan bir kişinin kurtulduğu" cümlesi ile nasıl bağdaştırabiliriz?

  28. "İcma ve tevatür derecesinde hadsiz ehl-i ihtisasın ve müşahedenin şehadetiyle sabittir ve ehl-i zevkin ve keşfin ihbaratıyla muhakkaktır." cümlesini izah eder misiniz?

  29. "Dünya saadeti dahi ibadette ve Allah’a asker olmaktadır." kaidesi Müslümanlarda ve İslâm âleminde görülmüyor. Acaba Müslümanlar bu görevlerini eksik mi yapıyorlar?

  30. “Ahiret gibi dünya saadeti dahi ibadette ve Allah'a asker olmaktadır.” cümlesinde ne demek istenmiştir?

Yükleniyor...