"Dünyayı ve ondaki mahlukatı mana-yı harfiyle sev; mana-yı ismiyle sevme. 'Ne kadar güzel yapılmış.' de. 'Ne kadar güzeldir.' deme..." Devamıyla izah edip Arabî ibarenin mealini verir misiniz? Ayrıca, hüsünle cemalin farkını açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Elhasıl: Dünyayı ve ondaki mahlukatı mana-yı harfiyle sev; mana-yı ismiyle sevme. 'Ne kadar güzel yapılmış.' de. 'Ne kadar güzeldir.' deme. Ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünkü bâtın-ı kalp ayine-i Sameddir ve ona mahsustur. اَللّٰهُمَّ ارْزُقْنَا حُبَّكَ وَحُبَّ مَا يُقَرِّبُنَاۤ اِلَيْكَ de." (Sözler, Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf)
Bilindiği gibi, Samed ismi "Her şey ona muhtaç o ise hiçbir şeye muhtaç değil." manasına gelir. Bir mahlûkun ihtiyacı ne kadar fazla olursa bu ismin tecellisine o kadar fazla mazhar olur. Bitkiler toprağa, suya, havaya, güneşe muhtaçtırlar ve bu ihtiyaçları Allah’ın rahmetiyle görülmekle Samed ismine ayna olurlar. Allah’ın ise hiçbir bitkinin hiçbir şeyine muhtaç olmadığı açıktır.
Hayvan ise bitkilerin muhtaç olduğu şeylere aynen muhtaç olmanın yanında görmeğe, işitmeye, yemeye, içmeye, hareket etmeye de muhtaçtır. Dolayısıyla Samed ismine daha fazla ayine olmuş olur. Mesela bitki Basir ismine muhtaç olmadığı halde hayvan muhtaçtır ve bu ihtiyaç ona görme nimetinin ihsan edilmesiyle yerine getirilir.
İnsana gelince, o, şu kâinatın her şeyine muhtaç yaratılmıştır. Diğer canlılardan farklı olarak akıl nimetine kavuşmuştur. İnsanın maddî kalbi bütün kâinata muhtaç olduğu halde kalbin batnı yani manevi kalbi -ruhu, aklı, hayali, hafızası,..,- bu kâinatın maddesiyle tatmin olmaz.
Kalpler ancak Allah’ın zikriyle, yani onu anmakla, ona teslim olmak ve tevekkül etmekle tatmin olduğundan, bu manevi kalbin ihtiyacı kâinatı çok gerilerde bırakır. "Bâtın-ı kalbâyine-i Sameddir ve ona mahsustur." cümlesi kalbin bu sonsuz ihtiyaç dairesini nazara verir. Göz ışıkla, kulak sesle, mide gıdalarla tatmin olurken kalb ancak iman ile, marifet ve muhabbetle tatmin olur. Bu yönüyle Samed ismine en büyük ayna olma şerefine erer.
Arabî ibarenin meali:
“Allah’ım bize muhabbetini ve sana yaklaştıracak şeylerin muhabbetini nasip et.”
Üstad Hazretleri bu paragrafta, insanların nasıl bir muhabbet ve aşk içinde olması gerektiğine işaret ediyor. Allah için ve Allah hesabına olmayan muhabbet ve aşkların yanlış ve boş olduğuna, hatta sahibine azap ve acı vermekten başka hiçbir faydası olmadığına işaret ediyor.
Allah insana kalbi ve muhabbet hissini, kendi isim ve sıfatlarını sevdirmek için vermiştir. Kalp, ancak ezelî ve ebedî olan Allah’ın cemal ve kemali ile tatmin olur.
Güzel şeyleri güzel yapan, Allah’ın esma-i hüsnasının güzellikleridir. Onları bu cihetle sevmek Allah namınadır ve insan kalbini inkişaf ettirir. O güzel eşyayı sadece kendileri namına sevmek hem çok kısa süreli hem de ahiret noktasında faydasız bir sevgidir. Zira sevilenler de sevenler gibi fani mahluklardır. İnsan kalbindeki sonsuz muhabbet kabiliyeti ise fani varlıklar için değil, ezelî ve ebedî olan Allah için verilmiştir. Sevgilerini bu manada kullanan insanlar “Yaratılmışı severiz, yaratandan ötürü.” makamına erer ve bütün eşyayı ulvi bir zevk ile sevebilirler. Bu ulvi zevk, kötülüğü emreden nefsin hoşuna gitmese de kalb ve ruhu sevinçlerle güldürür.
Hüsün ve cemal arasında fark olup olmadığı meselesine gelince, bu kelimeler çoğu zaman birbiri yerine kullanılmakla birlikte, genellikle sima güzelliği gibi maddî güzellikler için cemal, ahlak güzelliği gibi manevi güzellikler için de hüsün kelimesi kullanılır. Nitekim Allah’ın bütün isimlerinin güzellikleri de bu ikinci sınıfa girdiği içindir ki esma-i hüsna olarak yadedilirler. Diğer şekilde kullanılmaları da mümkündür.
“Ne kadar güzel.” tabiri, güzelliği sadece kendi namına ve kendi hesabına sevmeyi ifade ediyor. Sanat ile sanatkâr münasebeti kesilip, sadece sanata hasr-ı nazaretmeyi ifade ediyor. Hâlbuki sanat, sanatkârına işaret için icra edilir.
“Ne kadar güzel yapılmış.” ifadesinde ise, sanatta sanatkârı görmektir.
Üstad Hazretleri şöyle buyurur:
“Cenab-ı Hakk’ın masivasına (kâinata) mana-yı harfiyle ve onun hesabına bakmak lazımdır. Mana-yı ismiyle ve esbab hesabına bakmak hatadır.” (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü