"Eğer icaddaki vasıta hakikî olsaydı ve hakikî tesir verilseydi, hem bir şuur-u küllî verilmek lâzımdı hem de bizzarure eserde ittikan-ı kemâl-i san’at muhtelif olacaktı." Devamıyla açar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Eğer icaddaki vasıta hakikî olsaydı ve hakikî tesir verilseydi, hem bir şuur-u küllî verilmek lâzımdı; hem de bizzarure eserde ittikan-ı kemâl-i san’at muhtelif olacaktı. Hâlbuki, en âdiden en âliye, en küçükten en büyüğe ittikan; derece-i kemâlde, mahiyetin kameti nispetindedir. Demek Müessir-i Hakikîden bazı karîb, bazı baîd, kısmen vasıtasız, kısmen vasıta ile, kısmen vesait ile değildir."(1)

Nazara verilen konu; mahlûkatı sebeplere vermekteki müşkilat ve zorluktur.

Eğer mahlûkat Allah’a değil de sebeplere verilse idi, o sebeplerin bu mahlûkatı yapabilmeleri için, Allah’ın sıfatlarına -hâşâ- sahip olması icâb ederdi. Mesela, o kör ve câhil sebeplere bütün kâinatı bilecek ve yapacak sonsuz bir şuur ve ilim vermek icâb ederdi.

Eğer esbap müdahâle etseydi, mahlûkatta görünen mükemmel eserler ve san'atlar uyum içerisinde olmazdı. Onların mükemmeliyeti gider, zâfiyetin eseri olan eksikler ve farklılıklar göze çarpardı. Mesela, insanların san'atları ve san'at eserleri zamanla gelişip inkişâf ettiğinden; bu eserler ve san'atlar zaman, mekân ve şahıs açısından farklılıklar gösterir.

İşte eğer sebepler işe karışsaydı, mahlûkatta sanat ve eser bozulur, mizan ve uyum kaybolurdu.

Her şeyin yaratıcısı Allah olduğundan; kâinatın ilk yaratılışından kıyamete kadar bütün mahlûkatta sanat ve mükemmel eserler zâyi olmuyor. Bir arıza, eksilme ve farklılık zuhur etmiyor. Her şey hangi özellikte ve sistemde yaratılmışsa; kıyamete kadar aynı sistemde ve intizamda devam edecektir. İşte sebepler zâhiri değil de eğer hakiki olsaydı; onlarda külli bir şuur olması icâb ederdi. Böyle esbabın müdahâle ettiği san'atta ve eserde istikrar olmazdı. Eksikliğin, noksanlığın ve farklılığın alametleri görünürdü.

"Eğer icaddaki vasıta hakikî olsaydı ve hakikî tesir verilseydi, hem bir şuur-u küllî verilmek lâzımdı; hem de bizzarure eserde itkan-ı kemal-i san'at muhtelif olacaktı."

Allah kainatta sebeplerle iş görmeyi âdetullah yapmıştır; ama sebeplere asla yaratma vasfını vermemiştir. Dolayısı ile kainatta en küçüğünden en büyüğüne varana dek bütün varlıklar Allah’ın ilim, irade ve kudretinden çıkan kusursuz ve mükemmel sanat eserleridir. Şayet sebeplere yaratma vasfı vermiş olsa idi, bütün sebeplerin sonsuz şuur ve ilim sahibi de olması gerekecekti. Çünkü bu şuur olmasa bir şeyi yaratması mümkün olmazdı vesaire.

"Halbuki, en âdiden en âliye, en küçükten en büyüğe itkan; derece-i kemalde, mahiyetin kameti nispetindedir."

Şayet her sebebe ayrı bir yaratma vasfı vermiş olsa idi, o zaman kainatta türlü türlü sanatlar olacak ve hepsinin de kalite ve değeri başka başka olacaktı. Oysa kainatta nereye bakarsan bak, ilahi irade ve kudretten çıktığı için bütün eserler en mükemmel seviyededir. Hiçbirinde en ufak bir noksanlık ve eksiklik bulunmamaktadır. Bu da bütün varlığın bir elden çıktığının bir ispatı bir kanıtı olmaktadır, yani tevhidi ispat eden bir şahittir.

"Demek Müessir-i Hakikî'den bazı karîb, bazı baîd, kısmen vasıtasız, kısmen vasıta ile kısmen vesait ile değildir."

Allah’ın irade ve kudret sıfatı mutlak ve sonsuz olduğu için, eşyanın bu sıfatlara uzak / yakın, araçlı / araçsız olması söz konusu değildir. Çünkü Allah bir şeyi yaratırken sadece ol der o da oluverir. Allah için uzak yakın, araçlı araçsız eşittir.

Uzak / yakın, araçlı / araçsız kavramları insan açısından bir anlam ifade eder. Mesela, insan yakın olduğu bir şeyi iyi anlar ve iyi yönetirken, uzak olan bir şeyi anlamakta ve yönetmekte zorluk çeker, çünkü insan aciz ve mahdut bir irade ve kudrete sahiptir.

"İnsanın ihtiyarî eserindeki adem-i kemâl, cebr-i nefy, ihtiyarı ispat eder."

İnsan iradesi ile yapılmış eserlerin mükemmel olmaması (ilahi eserlere göre) kainatta ilahi iradenin mutlak hükmettiğine kati bir delildir. Çünkü sebepler içinde irade ve şuuru en yüksek olan insanın eseri, ilahi eser karşısında böyle sönük kalırsa, diğer sebeplerin icat ve yaratma konusunda mutlak aciz olduğu çok açık anlaşılır.

(1) bk. Hutbe-i Şâmiye.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 5.244
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Ender56

"Ve arıların meşher-i san'atı bir petek hüceyrat şehri, bir nar ve gülnardan intizamca geridir.

Demek kâinattaki câzibe-i umumiye hangi kalemden akmışsa, cüz-ü lâyetecezzâdaki küçücük cazibeler o kalemin noktalarıdır."Bu iki cümleyi izah eder misiniz?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Bir narın intizam ve yapısı arıların bir şehri andıran hücrelerden oluşmuş peteğinden geri değildir. Kainetta geçerli olan yaratma kanunu arının peteğinde nasıl kendini gösteriyorsa aynı yaratma kanunu herşeyde ve her sanatta da kendini gösteriyor.  
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...