"İkincisi: O hadsiz masnularda birbirinden simaca farikalı ve şekilce ziynetli ve miktarca mizanlı ve suretçe intizamlı bir tarzdaki temyizden, tezyinden, tasvirden..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"İkincisi: O hadsiz masnularda birbirinden simaca farikalı ve şekilce ziynetli ve miktarca mizanlı ve suretçe intizamlı bir tarzdaki temyizden, tezyinden, tasvirden öyle azametli ve kuvvetli bir hakikat görünür ki, Kàdir-i Külli Şey ve Âlim-i Külli Şeyden başka hiçbir şey, bu her cihetle binlerle harikaları ve hikmetleri gösteren ihatalı fiile sahip olamaz ve hiçbir imkân ve ihtimali yok."(1)

Her varlığın sûret olarak birbirlerinden farklı olmaları ve her bir san’atın şekil noktasından mükemmel ve güzel olması, harika bir nizam ve ölçü içinde yaratılması, hepsinin mükemmel bir intizam içinde olması kat’î bir sûrette san’atkârlarının tesadüf ya da kör, sağır ve şuursuz olan sebeplerin işi olmadığını ilan ve ispat eder.

“İ’LEM EYYÜHE’L-AZİZ! Senin yüzün, vechin o kadar küçüklüğü ile beraber geçmiş ve gelecek bütün insanların adedince kendisini onlardan ayıran ve tarif eden nişan ve alâmetleri hâvi olduğu gibi, yüzünü teşkil eden esas ve erkânında da bütün insanlar ittifaktadır.

Bütün insanlarda biri tevafuk, diğeri tehalüf olmak üzere iki cihet vardır. Tehalüf ciheti Sâniin muhtar olduğuna, tevafuk ciheti ise Sâniin Vâhid-i Ehad olduğuna delalet ederler. Bu iki cihetin bir Kasıd’ın kasdıyla, bir Muhtar’ın ihtiyarıyla, bir Mürîd’in iradesi ile, bir Alîm’in ilmiyle olmadığını tevehhüm etmek, muhalâtın en acibidir. Fesübhanallah! Yüzün o küçük sahifesinde nasıl gayr-ı mütenahî nişanlar dercedilmiştir ki, göz ile okunur da nazar ile, yani akıl ile görünmez.

İnsan nev’inde şu tehalüf ile beraber buğday, üzüm, arı, karınca nevilerindeki tevafuk, kör tesadüfün işi olmadığı güneş gibi aşikârdır. Mademki kesretin böyle uzak, ince, geniş ahval ve etvarında da tesadüfün müdahalesine imkân yoktur. Ve tesadüfün elinden mahfuzdur. Ve ancak bir Hakîm’in kasdı ve bir Muhtar’ın ihtiyarı ve Semi’, Basîr bir Mürîd’in iradesinin daire-i tasarrufundadır.” (Mesnevi-i Nuriye)

İKİ ZIT HÜKÜM: “Bütün insanlar birbirine benzerler.” ve “Hiçbir insan diğerine benzemez.”

Bunların ikisi de doğrudur. Birincisi tevafuk cihetiyle, ikincisi tehalüf cihetiyledir.

Tevafuk ciheti, hepimizin simasının aynı şekilde olması, gözümüzün, burnumuzun, kulaklarımızın diğer insanlarla aynı hususiyetleri taşımalarıdır. Tehalüf ciheti ise, yapılış düzeni aynı olan bu simaların,  kendilerini diğerlerinden ayıracak bir alamet-i farika taşımaları, hiçbirinin diğerlerine benzemeyişidir.

Tevafuk ciheti Allah’ın bir olduğunu gösterir, yani bütün bu simalar bir tek zatın eseridir, bir kalemden çıkmış, İlâhî takdir ile böyle plânlanmış ve O’nun kudretiyle bu şekilde yaratılmışlardır. 

Tehalüf, yani birbirinden farklı oluşları ise, Allahın iradesini, muhtar olduğunu gösteriyor. Yani, Allah her insanı farklı bir sima ile yaratmayı irade etmiştir. 

Kısacası, aynı  nev’in fertleri olarak birbirimize benzeyişimiz, Allah’ın birliğini, benzemeyişimiz de, O’nun  iradesini gösteriyor. 

Demek ki, bu tarz bir takdir ve yaratma; “bir Kasıd’ın kasdıyla, bir Muhtar’ın ihtiyarıyla, bir Mürîd’in iradesi ile, bir Alîm’in ilmiyledir.  Ve bir hayret ifadesi:

“Fesübhanallah! Yüzün o küçük sahifesinde nasıl gayr-ı mütenahî nişanlar dercedilmiştir ki, göz ile okunur da nazar ile, yani akıl ile görünmez.”

Her simada gayr-i mütenahi, yani sonsuz nişanlar olduğuna dikkat çekiliyor. Görünürde nişan falan yok, ama birbirimize benzemediğimize göre, göremediğimiz nice nişanlar taşımaktayız. Kıyamet kopmasa, Allah sonsuz insan yaratır ve hiç biri  diğerine benzemez. Şu anda hayat süren her bir insanda milyarlarca insan tohumu üretiliyor. Fakat onlardan birkaç tanesine insan olmak nasip oluyor. Bu tohumların hepsinin inkişaf etmelerine, her birinden bir insan doğmasına izin verilseydi, yine hiçbiri diğerine benzemeyecekti.

Kâinat ağacının tümünden, yaprağına, çiçeğine, meyvesine kadar her şeyinde kendini gösteren bu hikmetli yaratılış, “bir Hakîm’in kasdı ve bir Muhtar’ın ihtiyarı ve Semi’, Basîr bir Mürîd’in iradesiyledir.

Bütün bu hususiyetler, Allah’ın varlığını ve birliğini kör gözlere ispat eder. Burada temyiz, tezyin, tasvir gibi fiillerin san’atkârına olan işaret ve ispatı işleniyor. Malum, fiil ile fail arasında zaruri bir münasebet vardır. Öyle ise her bir fiil, failine kat’î delalet ve işaret eder. Burada da temyiz, tezyin, tasvir gibi fiiller Allah’ın hem varlığına hem de isimlerine işaret ve delalet ediyor.

Temyiz sonsuz iradeyi ispat ediyor. Zira sayısız imkânlar içinden en güzelini tercih etmek, mutlak bir irade ve sonsuz bir ilim ile mümkündür.

Tezyin, Vedud ismini ispat ediyor. Zira bir şeyi süslemek, güzel yapmak, sevdirmeye matuftur ki, kâinattaki her şeyin çok süslü olmasından, Allah’ın bize kendini sevdirmek istediğini anlıyoruz.

Tavsir ise Musavvir ismine bakıp ispat ediyor. Her şeyin mükemmel bir şekil ile yaratılması, hem San’atkârının varlığını ve birliğini ispat ediyor, hem de O’nun en büyük bir Musavvir olduğunu gösteriyor.

(1) bk. Şualar, Yedinci Şua.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 7.805
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...