"Eğer vaktiyle o ene’nin şiddetli bir terbiyeyle başı kırılmazsa büyür, insanın vücudunu yutar..." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Eğer vaktiyle o 'ene'nin şiddetli bir terbiye ile başı kırılmaz ise büyür, insanın vücudunu yutar. Eğer milletin de enaniyeti inzimam ederse, Sâniin emrine karşı mübarezeye çıkar. Tam manasıyla bir şeytan olur..."(1)
Üstadımızın burada insana verilen bir emanetin hakiki sahibine iade edilmesi gerektiğini, şayet iade edilmeyip sahiplenilirse çok büyük hatalara yol açacağını ifade ediyor. Bu emanet çok farklı anlaşılabilse de, Üstad Bediüzzamana göre insanın enaniyetidir. Bu enaniyet 30. Söz'ün Birinci Maksadının iyi anlaşılmasıyla güzelce terbiye edilebileceği kanaatindeyiz. Ayrıca Üstadımız namazın, İlahi zikrin ve orucun bu enaniyet-i insaniyenin terrbiyesinde mühim rol oynayabileceğini muhtelif bahislerde anlatmaktadır. Mesela,
"Eğer âlâmın lezâize, nârın nura inkılâp etmesi emelinde isen, evkat-ı hamsede rükû ve sücud kancası ile gururun hortumunu bük, sık, başını kır, imanı doldur." (Mesnevi-i Nuriye, Zeylü'-zeyl)
"Kezâlik, ene ile tâbir edilen enâniyetin kalbi, “Allah Allah” zikrinin şuâ ve hararetiyle yanıp delinirse, büyüyüp gafletle firavunlaşamaz." (Mesnevi-i Nuriye, Hubab)
"İşte, Ramazan-ı Şerifte, en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki, kendisi mâlik değil, memlûktür; hür değil, abddir. Emrolunmazsa, en âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye, mevhum rububiyeti kırılır, ubûdiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer." (29. Mektub, 2. Risale)
Üstadımızın “enaniyet-i nev’iyye” ifadesinden hareket ederek, burada geçen “millet” kelimesini, “insan nev’i” olarak anlayabiliriz.
İnsan, Allah’ın kulu olduğunu unuttuğunda, gurur ve kibir yoluna girmiş olur. Böylece, dilediğini yapmakta kendini serbest bilir. Bu isyan yolunda attığı her adım, onu cehenneme biraz daha yaklaştırırken, enaniyetini de biraz daha kuvvetlendirir. Kimseye karşı mes’ul ve mükellef olmadığını zannetmesi onu her geçen gün biraz daha yoldan çıkarır.
İnsanlık gibi büyük bir şerefe mazhar olduğundan gaflet eden kişi, bunun şükrünü yerine getirmediği gibi, diğer canlıların onun hizmetine verilmiş olmasını da bir nimet, bir ihsan olarak değerlendiremez. Sanki “kendisinin insan olması tabiî, onların da ona hizmet etmeleri gerekli” imiş gibi tuhaf bir ruh haletine girer. “Arı bana bal yapmaya, koyun süt vermeye, at beni taşımaya, öküz tarlamı sürmeye mecburdurlar” der gibi bir kibre kapılır. İşte böyle bir ruh haline Üstad Hazretleri enaniyet-i nev’iyye diyor. Bu enaniyete kapılan bir insan, bitkileri, cansız varlıkları ve onların eliyle nail olduğu nimetleri hiç dikkate almaz.
Büyüklük taslayarak geçen böyle bir ömür, onu kulluk şuurundan gittikçe uzaklaştırır. Ve sonunda, “Sâniin emrine karşı mübarezeye çıkar. Tam manasıyla bir şeytan olur.”
"Sonra halkı da kendisine kıyas eder, esbabı da o kıyasa dâhil eder, büyük bir şirke düşer. El'iyazübillah!"
Burada geçen halk kelimesi toplum mânasına değil, mahlûkat mânasınadır. Yani, böyle bir insan bütün mahlûkatı da kendi başına buyruk addeder. Üstad'ın ifadesiyle onlara “müstakil bir ağa nazarıyla bakar.”
“Mü'min olan zât, mâna-yı harfiyle, yani gayre bir hâdim ve bir âlet sıfatıyla kâinata bakıyor. Kâfir ise, mâna-yı ismiyle, yâni müstakil bir 'Ağa' nazarıyla âleme bakıyor.” (2)
Külliyat’ta geçen şu misal de bu konunun anlaşılmasına yardım eder:
“Meselâ, nasıl mîrîye mahsus tek bir palaska veyahut bir tek düğmeye mâlik olmak için onları yapan bütün fabrikalara mâlik olmak lâzımdır ki, onlara hakikî mâlik olsun. Yoksa o boşboğaz başı bozuktan, 'mîrî malıdır' diye elinden alınıp, tecziye edilir.”(3)
Ben kendime malikim diyen, herkes kendine maliktir demeye mecbur olur.
“Büyük bir şirke düşer” ifadesinde geçen “şirk” kelimesinin çok yönlü mânaları vardır.
Şirk, sadece puta tapma demek değildir.
Mesela, emrinde çalışan kişiler hakkında “Ben olmasam bunlar aç kalırlar” diyen kişi Rezzakiyette Allah şirk koşmuş olur.
Şu hastaları ben iyileştirdim diyen bir doktor, Şafi ismine şirk koşmuş gibi olur.
Sebeplere te’sir veren, meyveleri ağacın, insanları ebeveynin, balıkları denizin yaptığını zanneden kişi de şirk yolundadır.
Bu gibi nice şirklerin temeli, insanın kendini kendine malik zannetmesi ve onun eliyle yaratılan hayırlara sahip çıkması yatar. Bütün bunlar Ene’nin yanlış kullanılmasının zehirli meyveleridir.
Dipnotlar:
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Şemme.
(2) bk. age., Şule.
(3) bk. Sözler, Yirmi İkinci Söz, Birinci Makam.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü