Şirkin kâinatı "umum zîşuurun matemhanesi ve bütün zîhayatın mezbahası ve hüzüngâhı suretine" çevirmesini izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Cennet-i Âlâdaki ehl-i temâşâya dünyadan alınma sermedî manzaraları göstermek için mütemadiyen işleyen yüz bin yüzlü sinemalı bir fotoğraf iken; şirk ise, bu çok acip ve tam mutî, hayattar ve cismanî melâikeyi câmid, ruhsuz, fâni, vazifesiz, hâlik, mânâsız hâdisatın hercümerci altında ve inkılâpların fırtınaları içinde, adem zulümatında yuvarlanan bir perişan mecmua-i vâhiyesi, hem bu çok garip ve tam muntazam, menfaattar fabrikayı mahsulâtsız, neticesiz, işsiz, muattal, karmakarışık olarak şuursuz tesadüflerin oyuncağı ve sağır tabiatın ve kör kuvvetin mel’abegâhı ve umum zîşuurun matemhanesi ve bütün zîhayatın mezbahası ve hüzüngâhı suretine çevirir."(1)

Şirk ehli, Allah’ın kâinat üstündeki mutlak tasarruf ve idaresini, tedbir ve terbiyesini inkâr edip, bu akıl almaz harika fiilleri sebeplere havale ediyorlar. Hal böyle olunca şirk vahdeti bozup kesrete dalmak mânasını taşıyor. O zaman insan, her bir sebebe karşı ayrı bir minnet ve dilencilik vaziyeti alıyor. Bir insanın bir kişiye müracaat etmesi ile bin kişiye müracaat etmesi arasında çok fark vardır. Bin kişiye müracaat ruhta bin tane meşakkat ve sıkıntı meydana getirir.

Mesela, bir çiftçi tarlasından buğday alabilmek için buluta, toprağa, güneşe ve suya ayrı yalvaracak. Hâlbuki her şeyin hazinesi yanında olan kudreti nihayetsiz Allah’a iman edip bütün hacetini O’na arz etse, sebepleri O’nun bir askeri ve memuru bilse, ruhu kesretten gelen sıkıntı ve meşakkatten kurtulur, kalbi büyük bir huzura kavuşur.

Şirkin nazarında canlılar, ölüm celladının elinde parçalanmayı bekleyen kurban, dünya da bir mezbaha hükmündedir. Hâlbuki iman ve tevhidin nazarında ölüm, ebedî âleme açılan bir kapı veya pencere hükmündedir. Canlılar ise, dünya kışlasında vazifesini bitirip vatan-ı aslîleri olan cennete gitmeyi bekleyen birer asker gibidirler.

Küfür ve şirk, hâdiseleri insanın aleyhine çeviren zehirli bir ilaç iken, iman ise lehine çevirip insanı her iki cihanda da mutluluğa götüren mükemmel bir iksir ve ilaç hükmündedir.

Matem, mezbaha ve hüzüngâh mânasında kullanılıyor..

“Eğer onun o nuranî daire-i hakikat-i irşadından hariç bir sûrette kâinata baksan elbette kâinatın şeklini bir matemhane-i umumî hükmünde ve mevcudatı birbirine ecnebî, belki düşman ve câmidâtı dehşetli cenazeler ve bütün zevilhayatı zeval ve firakın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde görürsün. … " (19. Söz)

Mürşid-i Ekber olan Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) insanın yaratılış gayesini, hâdisatın iç yüzünü, kâinatın ne mâna ifade ettiğini, mevcudatın nereden gelip nereye gittiğini en mükemmel bir şekilde okumuş ve okutmuştur. Bütün insanlığı müthiş bir karanlıktan ve ümitsizlikten kurtarmıştır.

Bu kâinat bir matem yeri değil, bir zikirhanedir. Herkes ve her şey Allah’ın verdiği vazifeleri en güzel şekilde yerine getirirler, O’nu tesbih eder ve O’nu hatırlatırlar. Vazifesi bitenler ölüm kanunuyla terhis edilirler ve başka bir âlemde hizmetlerinin karşılığını görürler.

Cansız varlıklar arasında mükemmel bir yardımlaşma olması ve hepsinin hayata hizmet etmeleri gösteriyor ki, bu varlıklar birbirine düşman değil dostturlar; bir fabrikanın çarkları gibi el ele vererek birlikte çalışırlar.

Mevcudata imanın nuru ile bakan bir mü’min, her şeyin tedbir ve idaresinin Allah’ın kudret elinde olduğunu, hiçbir hâdisenin ve varlığın başıboş olmadığını bilir, hiçbir şeyden endişe duymaz. Her şeyin Allah’ın birer muti askeri olduğunu bilen mü’min, kadere teslim olur. Bilir ki, Allah müsaade etmezse hiçbir şey ona zarar veremez. Her hususta elinden gelen tedbiri tam olarak alır, neticeye karışmaz. Böyle bir tevekkül ile rahat ve huzur bulur.

Kâinata küfür ve inkâr gözü ile bakıldığında her şey mânasız, sahipsiz, tesadüfün oyuncağı ve bütün canlılar; “zeval ve firakın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde” görülür.

“Onun neşrettiği nur ile, o matemhane-i umumî, şevkucezbe içinde bir zikirhaneye inkılâb etti.”

Yani bütün varlıklar sahipsizlikten kurtuldular, Allah’ın mahlûkları, misafirleri, abidleri haline girdiler. Ölüm de yokluğa atılma olmaktan çıktı, dünyada vazifesini bitiren ve iman ile göçen mü’minler için vazifeden paydos olup mükâfat almak üzere ahirete göç etmek şekline döndü.

(1) bk. Şualar, İkinci Şua, Birinci Makam.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...