"Eski zamanda çok alâkadar olduğum zevkli veya kıymetli ve şerefli muvakkat vaziyetleri mütehassirane hatırladım, müştakane arzu ettim..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Üstadımız burada bizlere çok büyük bir istikamet dersi vermektedir.
İnsan, geriye dönüp geçmişe baktığında, yaşadığı zevkli ve keyifli manzaraları gözünün önünden film şeridi gibi geçirir. Hasret ve iştiyakla o anları tekrar yaşar gibi olur ve elinden gelse yine o zamanlara gidip, o vaziyetler içinde bulunmayı müştakane arzu eder. Eski zamanda yaşadığı hâlleri hasretle hatırlar, geriye getirmek ister. Fakat çoğu zaman buna imkân bulamaz.
İşte bu hâldeki bir insan, imanın gözlüğüyle mazi ve müstakbele nazar ettiği vakit, mazi ülkesinin kıyameti kopmuş, altı üstüne çevrilmiş, karanlıklı, korkunç büyük bir mezaristan olmadığını, aslında geçmişteki o güzel vaziyetler, ebedî temaşagâhlarda gösterilmek üzere baki ayinelerde muhafaza edildiğini anlar. Ehl-i cennetin cennet koltuklarında oturup, hoş, şirin, güzel, tatlı bir surette, dünya maceralarını ve kadîm olan hatıratlarını birbirine nakledeceklerini âyet ve hadisler çerçevesinde düşünür. İştiyakını geçmişte kalan o fani vaziyetlere değil, hakiki istikbal olan ahiret hayatına yönlendirir.
Gelen bölüm bu fani, gelip geçici vaziyetlerden bakiye giden yol haritasını çizip önümüze seriyor:
"Ey insanlar! Fâni, kısa, faydasız ömrünüzü bâki, uzun, faydalı, meyvedar yapmak ister misiniz? Madem istemek insaniyetin iktizasıdır; Bâkî-i Hakikînin yoluna sarf ediniz. Çünkü Bâkîye müteveccih olan şey, bekànın cilvesine mazhar olur."
"Madem her insan gayet şiddetli bir surette uzun bir ömür ister, bekàya âşıktır. Ve madem bu fâni ömrü bâki ömre tebdil eden bir çare var ve mânen çok uzun bir ömür hükmüne geçirmek mümkündür. Elbette, insaniyeti sukut etmemiş bir insan, o çareyi arayacak ve o imkânı bilfiile çevirmeye çalışacak ve tevfik-i hareket edecek."
"İşte o çare budur: Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. Lillâh, livechillâh, lieclillâh rızası dairesinde hareket ediniz. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer."(1)
Aynı makamda On Beşinci Söz'ün sonlarında mana-yı harfiyle olan, yani Cenab-ı Hakk’ı hatıra getiren her şey bekaya mazhar olduğu ve onu hatırlatmayan her şeyin fani olup bu dünya hayatına münhasır kaldığı ifade edilmektedir.
Yine Onuncu Söz'ün Yedinci Hakikat'inde hiçbir şeyin zayi olmayacağı, her şeyin mahkeme-i kübradaki hesap için muhafaza altına alındığı, hiçbir amelin karşılıksız kalmayacağından bahsedilir. Bahsi geçen yerler ve On Yedinci Söz, Üçüncü Lem’a gibi risaleler beraber okunsa daha iyi istifadeye medar olur.
(1) bk. Lem'alar, Üçüncü Lem'a.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Çünkü Bâkîye müteveccih olan şey, bekànın cilvesine mazhar olur" Allah'ın isim ve sıfatlarına hizmet eden her şey bekaya mazhar olacak demektir. Sadece insan değil bütün eşya bir şekilde bekaya mazhar olacak.
Cennette, geçmişe dönmek, yaşamak ve temaşa etmek aynıyla olacaktır.
“O Cennet ehli, birbiriyle sohbete dalıp dünyadaki mâcerâlarını sorarlar. İçlerinden biri der ki: ‘Benim dünyada bir arkadaşım vardı. Bana sorardı: ‘Ölüp toprağa karıştıktan ve kemik yığını hâline geldikten sonra diriltilip hesaba çekileceğine inananlardan mısın?’ diye. Cennetteki arkadaşlarına sorar: ‘Şimdi onun ne halde olduğunu biliyor musunuz?‘ derken bakar, onu çılgın Cehennem alevlerinin ortasında görür. Ona der ki: ‘Allah’a yemin olsun; az daha beni de helâke sürükleyecektin! Eğer Rabb’imin nimeti olmasaydı ben de Cehennem ehlinden olacaktım’ Sonra Cennetteki arkadaşlarına, ‘Dünyadaki ilk ölümümüzden başka artık bize ölüm yoktur. Öyle değil mi?‘ der. ‘Biz azaba uğratılacak değiliz.‘ Muhakkak ki bu pek büyük bir kurtuluştur!”Sâffât Sûresi: 50-60.